İRAN, AVRASYA ALTIN ÜÇGENİNİ TAMAMLIYOR


İRAN, AVRASYA ALTIN ÜÇGENİNİ TAMAMLIYOR

Geride bıraktığımız aylarda, ABD yaptırımlarının kalkmasıyla birlikte İran’ın, Washington’un jeopolitik oyunlarının bir piyonu haline geleceği yönünde spekülasyonda bulunanlar oldu. Obama yönetiminin bu olasılıktan hoşlanacağı açık olsa da, bu olmayacaktır.

Tesnim Haber Ajansı - Bazen küresel siyasetteki en derin depremler en az farkedilen olaylardan doğar. İran'ın durumu ve Çin Devlet Başkanı Xi Jinping'in yakın zamandaki Tahran ziyareti böyle bir örnek. Görüşmelerden ortaya çıkan şey, barışçıl bir ekonomik kalkınmaya adanmış ülkelerin oluşturduğu gerçek bir Avrasya Altın Üçgeni olacak şeyin hayati önemdeki üçüncü ayağının şimdi gerçekleşmekte olduğudur. Şu anda İran, Rusya ve Çin'in her üçü de, Batı'nın yarattığı mevcut savaşların ve yıkımın yerine barış ve işbirliğini geçirme potansiyeli olan bir işbirliği yönündeki iradelerini ortaya koymuş durumdadır. Yalnızca birkaç gün önce Tahran üzerindeki ekonomik yaptırımların kalkmasından bu yana gerçekleşen son olayların bazı boyutlarını düşünelim.

Çin Devlet Başkanı ile, İran Cumhurbaşkanı Ruhani'den Parlamento sözcüsü Ali Laricani'ye ve dini lider Ayetullah Ali Hamenei'ye kadar tüm üst düzey İranlı liderler arasında yürütülen görüşmelerinin ardından kamuoyuna yapılan açıklamalardan ortaya çıkan şey yalnızca, Çin ve İran arasındaki ilişkilerde derin bir değişim olduğu açık olan şeyin ipuçlarını veriyor. 23 Ocak günü Çin'in resmi Xinhua haber ajansı tarafından Xi'nin İran seyahati – ki bu on dört yıldan beri bir Çin liderinin yaptığı ilk seyahatti – hakkında yayınlanan bir açıklama, ziyaretin iki ülke arasındaki bağları “kapsamlı stratejik ortaklık düzeyine yükselteceğini” söylüyordu. Çin Devlet Başkanı Tahran'da, “Çin, ilişkilerimizde ve pratik işbirliğinde ivme yakalayıp bunları daha da yukarıya taşımaya, bu şekilde kapsamlı, uzun vadeli ve istikrarlı hale gelecek ilişkilerimizde yeni bir sayfa açmaya hazırdır.” şeklinde konuştu.

Ekonomik dokuların geliştirilmesi

Bu işbirliğinin içeriği, yalnızca Avrasya için değil, bütün dünya için büyük bir jeopolitik ve jeo-ekonomik önem taşıyor. İran çok kısa süre önce dünyanın en önemli altyapı projesi olan ve Yeni İpek Yolu Ekonomik İnisiyatifi adı da verilen Çin'in Tek Kemer, Tek Yol inisiyatifine katılma yönünde formel olarak talepte bulundu. Yeni İpek Yolu inisiyatifi ilk kez  Eylül 2013 tarihinde Xi ile Kazakistan Devlet Başkanı Nursultan Nazarbayev arasında Astana'da gerçekleşen görüşme esnasında önerilmişti.  Kazakistan bugün aynı zamanda Rusya'yla birlikte Avrasya Ekonomik Birliği'nin bir üyesi ve ayrıca Şangay İşbirliği Örgütü'nün bir üyesi. Yazıda ilerlerken, gelişen bir ekonomik dokunun bu çoklu ipliklerini akılda tutun.

2013 yılında Astana'da yapılan bu ilk tartışmadan bu yana Tek Kemer Tek Yol, bütün Avrasya'nın siyasi ve ekonomik haritasını dönüştürmeye başladı. Geçen yıl Moskova'da, Xi'nin özel onur konuğu olarak katıldığı 9 Mayıs Zafer Günü kutlamalarının hemen öncesinde yapılan görüşmelerde Vladimir Putin, Avrasya Ekonomik Birliği'nin – Rusya, Belarus, Kazakistan, Ermenistan ve Kırgızistan – kendi altyapısının gelişimini Çin'in Yeni Ekonomik İpek Yolu ile entegre edeceğini açıklamıştı.

Şimdi İran'ın genişleyen Avrasya İpek Yolu'na formel olarak dahil edilmesi, dev bir olumlu adımdır. İran'ın ekonomik tecritle ve Batı yaptırımlarıyla geçen yılları kırmasına ve bunu, NATO'nun renkli devrimlerinin ve öteki hilekarlıkların büyük ölçüde güçsüz hale geldiği topraklar üzerine yapmasına olanak verecektir. Avrasya'nın geri kalanı için, özellikle Çin ama aynı zamanda Rusya için, devasa yeni ekonomik potansiyeller meydana çıkaracaktır.

İran'ın olağanüstü kaynakları

İran, yarıdan fazlası 35 yaşın altında olmak üzere 80 milyonu aşkın, genç ve eğitimli bir nüfusa ve Teksas eyaletinin iki katı büyüklüğünde stratejik bir toprağa sahip. Dünyanın en yüksek dokuzuncu okuryazarlık oranı İran'da: yetişkin nüfusun %82'si ve cinsiyet farklılığı olmaksızın 15-24 yaş arasındaki genç yetişkinlerin %97'si. İran'da 92 üniversite, 512 online üniversite dalı ve ülke çapına yayılmış 56 araştırma ve teknoloji enstitüsü bulunuyor; buralarda, bir milyonu tıp öğrencisi olmak üzere dört milyon üniversite öğrencisi okuyor. Bunlardan yaklaşık üçte biri (%31) mühendislik ve inşaat programlarında okuyor ve bu, dünyanın en yüksek oranlarından biri. Bugün İran, pek çok Amerikalı politika yapıcının tahayyül ettiği türden, ilkel bir durgun su değil. Ben buna ilk elden tanıklık ettim.

Ülke aynı zamanda gelişmemiş ekonomik kaynaklarla dolu ve bu sadece dev petrol ve doğalgaz rezervlerinden ibaret değil. Ülke, kuzeyde Ermenistan ve Azerbaycan'a, doğuda Afganistan ve Pakistan'a, batıda Irak ve Türkiye'ye komşu. Güneyinde Fars Körfezi ve Umman Körfezi, kuzeyinde Hazar Denizi – dünyanın en büyük iç su kaynağı – bulunuyor ve İran'a tarımı için gerekli suyun çoğunu temin ediyor.

Öteki doğal kaynaklar açısından, İran dünyanın en büyük bakır, boksit, kömür, demir cevheri, kurşun ve çinko rezervlerine sahip. Ayn zamanda değerli alüminyum, kromit, altın, manganez, gümüş, kalay ve tungsten yatakları ile,  amber, akik, laciverttaş ve turkuaz gibi çeşitli değerli taş yatakları barındırıyor. Güzel, zengin bir ülke ve ben buna şahsen tanıklık edebilirim.

Şimdi, ülkenin Avrasya'nın Tek Kemer Tek Yol inisiyatifindeki genişleyen yüksek hızlı tren ağına bağlanmasıyla birlikte İran'ın geleceği, gezegenin üzerindeki en canlı ekonomik alana sıkı sıkıya bağlı hale gelecektir: Bu alan Pasifik'ten Hindistan'a ve Rusya'ya kadar uzanmaktadır ve AB, aklını yitirmiş Washington'a tabi olma intiharına son verdiği zaman Avrupa'ya da uzanacaktır.

Dikkat çekici bir şekilde, İran ve Çin arasındaki barışçıl ekonomik ilişkiler bundan yaklaşık 2,000 yıl öncesinde, Pers ülkesinin Çin'den batıya giden eski İpek Yolu ticaret rotasının kilit önemdeki bir parçası olduğu dönemlere gitmektedir. Bu nokta Başkan Xi tarafından da vurgulandı. Geride bıraktığımız altı yıl içinde Çin, İran'ın en büyük ticaret partneri oldu ve Batı'nın yaptırımlarına rağmen 2014 yılında ikili ticaret hacmi 52 milyar dolar seviyesine ulaştı. Şimdi Batı'nın yaptırımlarının kalkmasıyla birlikte bu düzeyin büyük ölçüde yükselmesi bekleniyor.

NATO'nun piyonu olarak İran?

Geride bıraktığımız aylarda, ABD yaptırımlarının kalkmasıyla birlikte İran'ın, Washington'un jeopolitik oyunlarının bir piyonu haline geleceği yönünde spekülasyonda bulunanlar oldu. Obama yönetiminin bu olasılıktan hoşlanacağı açık olsa da, bu olmayacaktır. Batı'da, özellikle de ABD medyasında yayınlanan yakın zamandaki bir olay, İran'ın, NATO ve Pentagon'un başını ağırtacak şekilde, tıpkı müttefikleri Çin ve Rusya gibi bağımsızlığını ve egemenliğini savunma yönünde net bir niyet içinde olduğunu ortaya koymuştur.

Ocak ayı başlarında İran, ABD Deniz Kuvvetleri'ne ait olan ve İran'ın Fars Körfezi'ndeki karasularını ihlal eden iki küçük bota el koydu. Botlar kıyıya çekilirken 10 denizci gözaltına alındı, daha sonra ise zarar verilmeksizin serbest bırakıldı ve kendi botlarıyla yolculuklarına devam edildi. Botları, Farsi Adası'nın etrafında, İran karasularını “dolandı”.

ABD Savunma Bakanı Ash Carter, bunun “görünüşte” mekanik ve navigasyon hatasından kaynaklı olduğunu iddia etti. Farsi, İran Devrim Muhafızları'nın deniz kanadının Körfez'in ortasındaki ana üssü.  Devrim Muhafızları'nın deniz kolunun komutanı Tuğamiral Ali Fadavi, kamuoyu önünde Carter'la ortaklaştı ve basına, “Navigasyon sistemlerindeki arıza nedeniyle bölgede konuşlanmışlardı ve Farsi Adası'na yakın olduklarının farkında değillerdi” şeklinde konuştu.

Amiral Ali Fadavi diplomatik davranıyordu ve biraz fazla çekingendi. Farsi Adası İran'daki en stratejik üslerden biri ve İran'ın deniz alanındaki gayrinizami savaş gücüne evsahipliği yapıyor. ABD iki botun tam aynı zamanda GPS uydu kullanım kabiliyetlerini “kaybettiğini” ileri sürüyor ve Savunma Bakanı ne olduğundan emin olmadığını iddia ediyor, öyle mi? İki botun olay esnasında aynı zamanda radyo iletişimini ve tüm öteki iletişimlerini de kaybetmesi, kısa süre önce İran için “kağnı arabalı teknoloji kültürü” tanımlaması yapan ABD Deniz Kuvvetleri için dev bir utançtır.

ABD Deniz Kuvvetleri'ne bağlı iki botta aynı anda bütün iletişim donanımının ve GPS sisemlerinin kaybedilmesinin bir anlamı vardır: İran, dünyanın en güçlü deniz kuvvetinin bütün operasyonları için temel önemde olan GPS yön gösterme sistemlerini kör edecek, ileri derecede sofistike elektronik araçlar geliştirmiştir. İran, kağnı arabalı teknoloji kültürü demek değildir. İran, IŞİD'i yenme savaşında Rusya  ve Suriye'yle işbirliği içinde, 2003 yılında Saddam Hüseyin Irakı'nın olduğu türden kolayca sırtı yere getirilecek bir güç olmadığını göstermiştir. Ve ABD yaptırımlarıyla geçen yıllara rağmen bugün İran askeri bakımdan, 1980'lerde ABD'nin kışkırttığı İran-Irak savaşındaki İran'la mukayese edilebilir olmanın çok ötesindedir.

Son olay, 4 Aralık 2011 tarihli olayı hatırlatıyor. O tarihte ABD'ye ait bir Lockheed Martin RQ-170 Sentinel insansız casus uçağı – ABD filosundaki ilk insansız casus uçağı – İran kırsalına düşmüştü. İran, uçağı düşürenin kendi elektronik savaş birimi olduğunu ileri sürdü. Washington güldü. Fakat İran haklıydı. Yalnızca uçağı düşürmekle kalmayıp aynı zamanda uçuşun orta yerinde kontrolünü ele geçirmişti: “Frekans bilgisini kullanan İran, hava aracının iletişim frekanslarını keserek ve onu otomatik pilota geçmeye zorlayarak, ‘elektronik tuzağını' devreye soktu. İletişim kanallarına gürültü soktuğunuzda [iletişimi kestiğinizde] hava aracını otomatik pilota geçmeye zorlarsınız. İşte bu noktada kuş, beynini kaybeder.” İran, insansız uçağın suhuletle İran içine inmesini sağlarken, uçak Afganistan'da olduğuna “inanıyordu”. Bu son olayda İran'ın ABD Deniz Kuvvetleri'ne ait iki bota, sofistike elektronik iletişim kesme yoluyla İran karasuları içinde el koyması, İran'ın Washington'un gücü tapınağı önünde pek de eğilmediği anlamına geliyor. İran, son derece heybetli bir askeri güç haline gelmiştir. Bu kendini savunma becerisi, günümüzün düşmanlıklar dünyasında son derece önemlidir.

ŞİÖ üyeliği

Şimdi İran'ın Avrasya Yeni İpek Yolu altyapı gelişim inisiyatifinin formel olarak partneri olmasıyla ve ABD yaptırımlarının en sonunda kalkmasıyla beraber Şangay İşbirliği Örgütü'nün (ŞİÖ) bu yaz yapılacak olan bir sonraki yıllık toplantısında tam üye olacağı kesindir. İran şu anda ŞİÖ gözlemci üyesi statüsündedir.

Şu andaki ŞİÖ üyeleri Çin, Rusya, Kazakistan, Kırgızistan, Tacikistan, Özbekistan ve yakın zamandaki katılımlarla Hindistan ve Pakistan'dır.

Önümüzdeki aylarda ŞİÖ, şu andaki dinamiklerin devam etmesi halinde, ekonomik, siyasi ve daha önemlisi askeri alanlarda ve terörizmle mücadele alanında işbirliği içinde olan, yükselen birleşik Avrasya'nın aşı kristalini meydana getirecektir. Hayati meselelerin bütün ŞİÖ üyesi ülkeler arasında, Çinlilerin çok sevdikleri ifadeyle “kazan-kazan” tarzıyla ele alınacağı bir forum haline gelme eğilimi taşıyacaktır.

Üç kilit noktası Çin, Rusya ve İran olan gerçek bir Avrasya Altın Üçgeni'nin ortaya çıkışına tanıklık ediyoruz. İpek Yolu demiryolu altyapısını, şimdi kaydadeğer düzeyde işlenmemiş altına sahip olan İran'ın da dahil olduğu Avrasyalı üye devletlerin para kurlarını desteklemek üzere yeni altın çıkarma faaliyetlerine yardımcı olacak şekilde sevk etme planlarının açıklanmasıyla beraber, hiper enflasyon içinde bulunan, borçları şişmiş dolar sistemi karşısında gerçek bir pozitif alternatif, barışa ve kalknmaya adanmış bir alternatif doğuyor. Bu hoş bir beklenti değil mi?

Yazar: F. William Engdahl

Kaynak: Medya Şafak

En Önemli Alıntı Haberler Haberler
En Çok Okunan Haberler