NEBEVÎ BİR TECRÜBE OLARAK “NAMAZ”


NEBEVÎ BİR TECRÜBE OLARAK “NAMAZ”

“Siz belli sohbetlerde, helal – haram ölçekli bir dini bakışın 21.yy.da insanları çekmeyeceğini söylediniz. Bununla beraber yaptığımız ve uyduğumuz kurallara sevap penceresinden bakmanın zararlarından bahsettiniz. O halde sizin tanımınızla akıl sahasının dışında olan ve aklın muhalefetini kabul etmeyecek, ‘namazı’ neden kılıyorsunuz?”

21. asırda insanlara dini anlatırken gelenekselci din paradigmasının bana göre yanlış şekillendirdiği “sevab-günah” temelli bir perspektifi benimseyemeyiz. Aslına bakarsanız bu daha başlangıçta yanlış kurgulanmış bir din anlatı metodudur. Sorumluluğun temeli insanın vicdanıdır ve vicdanî ahlaktan doğmayan bir itaat kültürü, hiçbir şekilde doğru sonuçlar doğurmayacaktır. Doğurmadığı da ortadadır.

Bu durumda sorulabilir ki, o halde Allah neden uygulamalara karşı insanı Kuran’da korkutarak uyarıyor. Kutsal metin doğru okunduğunda görülecektir ki Kuran’da korkutma iki tipte dile getirilmektedir. Birincisi tarihsellikten kaynaklanan ve Arap toplumunun anlama ve anlamlandırma kapasite ve din-inanç kültürü baz alınarak yapılan hitap ve bir diğeriyse konunun ehemmiyetine işaret etmek üzere kullanılan “telkin” hitabı. Bu ilahi metinle sınırlı değildir. Günlük hayatımızda fikri ve zihni olarak gelişmemiş insanlara karşı bizim de kullandığımız hitap metodlarından birisidir bu…

Geçtiğimiz günlerde, dostlarımızdan birisi bana hitaben şöyle bir sonu yöneltmişti:

“Siz belli sohbetlerde, helal – haram ölçekli bir dini bakışın 21.yy.da insanları çekmeyeceğini söylediniz. Bununla beraber yaptığımız ve uyduğumuz kurallara sevap penceresinden bakmanın zararlarından bahsettiniz. O halde sizin tanımınızla akıl sahasının dışında olan ve aklın muhalefetini kabul etmeyecek, ‘namazı’ neden kılıyorsunuz?”
Bu soru son dönemde metodoloji açısından ve önem bazında bana sorulmuş sorular arasında itiraf etmeliyim beni en fazla etkileyen ve en fazla ehemmiyet verdiğim sorudur.

Soruyu soran arkadaşa akabinde şöyle bir soru sordum: “acaba sebebi ne olabilir?” ve o da cevaben şöyle dedi: “Allah’a itaat yani dogmatik bir kabullenmeden başka bir yanıt gelmiyor aklıma”

Aslında hayatımda hiçbir şeyi dogmatik olarak kabul etmiyorum diyemem. Sonucunda dogmalar mantık açısından önkabullerdir ve önkabulsüz bir hayat yoktur insan için. Her metodolojinin kendine ait önkabulleri vardır. Kant’ın deyimiyle “bunlar tüm insanlığın ortak mirasından kabule geldiği eğilimleridir…” Ancak namazı bir önkabul ya da dogmatik bir itaatle kabul etmem mümkün değildi. Çünkü önkabuller maddi alemde belli çıkmazları aşmamıza yarayan maymuncuklar gibidir. Oysa namazın maddi alemde bir sorun çözücü rolü yoktur. Yani namaz kılan bir adamın kılmaması halinde toplumsal dünyamızda bir eksiklik olmayacaktır. Hadislerde gelen “namaz kötülükleri temizler” türünden sözler sonuca işaret eder, maksat ya da delil-illet serüvenine değil. Bu açıdan da namaz hangi saikler nedeniyle kötülükleri def ediyor burası önemlidir ve bu saikler namazsız da var mıdır sorusunun cevabı elbette “evet”tir. Hulasa insan namaz kılmadan da diğer faziletlere pekala erişebilir.

O halde beni “namaz” kılmaya iten şey nedir? Namazı bir ibadet olarak “sevab-günah” denkleminin dışında bana cazip kılan şey ne olabilir?

Bu sorunun cevabı benim için iki yanıta sahiptir. Öncelikle namazı Allah Resulü kıldığı için kılıyorum. Yani nebevi bir tecrübe olması açısından hayatidir benim için. İbadet fıtridir. İbadetin diğer şekilleri her hal û kârda seçimlerle uygulanılabilir. İnsan tapınma için başka şekiller üretebilir ancak namaz nebevi bir tecrübedir. Kutsal metinlerin ve nebevi dinlerin hepsinin ortak noktasıdır çünkü muhteşem bir yükselişi sembolize eder. “Namaz müminin miracıdır” hadisi bu minvalde anlam kazanır. İnsanı Peygamberle aynı tecrübeyi yaşayabilecek bir şans ile buluşturur. İnsan Peygamber ile işte tam da namaz anında eşit olur.

Kendini Peygamber ile arasında 14 asırlık bir fark ile bulan günümüz insanı için Muhammed’in s.a.a yaşadığı bir tecrübeyi aynen tecrübe etmek ve onunla ortak bir paydaya sahip olduğunu görmek çok önemlidir. Bu nokta beni namaz kılmaya götüren ilk saik ve nedendir…

İkinci neden ise nebevi bir tecrübe olarak namazın bana yaratıcım ile sohbet etme şansı sunmasıdır. Karşında duran bir hakime savunmanı yaptığını sandığın ahiret tablosundansa, karşında sana sohbet arkadaşı olarak duran ve senin dertlerini dinlemek için var olan bir yaratıcının varlığını hissettiren namaz tablosu benim için çok önemli ve manidar…

İşte bu yüzdendir ki, dogmatik bir namaz anlayışını, hele ki “sevab ve günah” denkleminden doğan bir alışkanlık olarak namazı kabul etmem mümkün değildir. Namaz bir nebevi tecrübedir. Beni Peygamber ile aynı noktaya taşıyacak ve onun tecrübelerini yeniden tecrübe etmemi sağlayacak, bununla beraber onunla aramda olan 14 asırlık mesafeyi kapatacak muazzam öneme sahip bir araçtır. Bununla beraber beni tek ve kudret sahibi Allah’ın karşısına çıkaracak ve nebevi bir tecrübe olarak vahiy ile buluşturacak bir vasıtadır.

İşte günümüz insanının önünde duran ve koca bir kabalıkla onu ya yapacaksın ya yanacaksın seçeneklerinden birine çağıran din paradigmasının bize anlatamadığı gerçeklik budur…

Böylesi bir tecrübe Müslüman olsun ya da olmasın tüm insanlığın keşfetmesi gereken büyük bir hazinedir.

Hüseyin Işık

İlgili Haberler
İlgili Haberler
En Çok Okunan Röportaj Haberler
En Önemli Röportaj Haberler
En Çok Okunan Haberler