Ruhani Hükümetinin Yaptırım Sorunlarının Kökü Bu Gün Neredir?/ Sam Amcayla Adım Adım Nükleer Anlaşmadan Vazgeçmek


Ruhani Hükümetinin Yaptırım Sorunlarının Kökü Bu Gün Neredir?/ Sam Amcayla Adım Adım Nükleer Anlaşmadan Vazgeçmek

Anlaşmanın süreci incelendiğinde Cenevre’den Viyana’ya kadar Amerika’nın kısa bir süreliğine (Cenevre’deki geçici Nükleer Anlaşmadan Viyana’daki nihai anlaşmaya kadar) adım adım büyük bir yalanı gerçekleştirdiği ve buna dayalı olarak yaptırımların kaldırılması konusunu tamamen suya düşürdüğü görülmektedir.

Tesnim Haber Ajansı - İran İslam Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani ve 11. Hükumet erkânının bazı kilit isimleri, ülkenin ekonomik sorunlarının büyük bir çoğunluğunu yaptırımlar konusuna bağlayarak ve Nükleer Anlaşmadan sonra büyük ekonomik açılım vaatlerini izleyerek, bu günlerde hükumet için büyük sorunlara neden oldular.

Nükleer Anlaşmadan önce olay öyle bir boyuta varmıştı ki yağmurun yağması bile Cumhurbaşkanı tarafından yaptırımlara bağlıymış gibi lanse ediliyordu ve İran toplumunun bir kısmı Cumhurbaşkanının açıklamalarından, eğer Nükleer Anlaşma imzalanırsa artık yağmur da daha fazla yağacak kanısına kapılmışlardı.

Sonunda 14 Temmuz 2015 yılında İran ile 5+1 ülkeleri arasında Nükleer Anlaşma imzalandı. Nükleer Anlaşmanın ardından birkaç ay süren bir projeyle, İran Hükümeti çok sayıda santrifüjlerin azaltılması, Fordo’nun en önemli tesislerinde değişiklikler, zenginleştirilmiş uranyum depolarında önemli ölçüde azalma, Arak’taki ağır su kanallarını çimento ile doldurmak… gibi verdiği bütün önemli sözleri yerine getirdi.

Uluslararası Atom Enerjisi Ajansının verilen sözlerinin uygulandığına dair tam onayından sonra, yaptırımların kaldırılarak İran ekonomisinin canlanması için uygun ortamı hazırlaması beklendi. Birkaç ay bekleyişin ardından, 11. Hükümetin İran Merkez Bankası Başkanı Veliyyullah Seyf açık bir şekilde sonucun “yaklaşık olarak bir hiç” olduğunu ifade etti.

Böylece İran bütün sözlerini yerine getirdi ve yaptırımların kaldırılması noktasında neredeyse bir hiç tahakkuk oldu. Bu durumda bile bazı müzakere heyeti üyeleri ve hükümetin üst düzey yetkilileri bu büyük olaya tepki olarak, “Yaptırımların kaldırılmaması konusundaki mevcut sorunların asıl kaynağı, ilk yaptırımlara dayanmaktadır” diyorlar. Yani müzakerelerin Nükleer meseleyi kapsaması ve Nükleer meseleye bağlı yaptırımların ikinci bir konu olması dikkate alınarak, ilk yaptırımların devam etmesi bu günkü rahatsız edici bazı durumlara neden olmuştur diyorlar.

Ama yaptırımlar konusu dikkatli bir şekilde incelendiğinde, yaptırımların kaldırılmamasındaki birçok nedenin o kadar da dikkate alınır deliller olmadığını görülmektedir. Olay orada daha ilginç bir hal alıyor ve anlaşmanın süreci incelendiğinde Cenevre’den Viyana’ya kadar Amerika’nın kısa bir süreliğine (Cenevre’deki geçici Nükleer Anlaşmadan Viyana’daki nihai anlaşmaya kadar) adım adım büyük bir yalanı gerçekleştirdiği ve buna dayalı olarak yaptırımların kaldırılması konusunu tamamen suya düşürdüğü görülüyor.

Olay şu şekilde gerçekleşiyor, 24 Kasım 2013’teki geçici Nükleer Anlaşmada, ciddi eleştiriler bulunmasın rağmen İran ile 5+1 ülkeleri arasında sürecin ana çerçevesi gerçekleşecekti ve anlaşmadaki yaptırımların kaldırılması maddesinde, birinci yaptırımlar ve ikinci yaptırımlar şeklinde hiçbir kısıtlama yer almıyordu. Yani karşı taraf İran’ın bir dizi eylemleri gerçekleştirmesine karşılık olarak; Güvenlik Konseyi yaptırımlarından, enerji, mali, ticari ve teknoloji alanına kadar bütün yaptırımları “lift” edecekti. Cenevre Anlaşmasından sonra Muhammed Cevat Zarif, Abbas Arakçi ve diğer müzakere heyeti üyeleri ve aynı zamanda Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani, bu anlaşma metnindeki “lift” kelimesinin bütün yaptırımların askıya alınması değil, kesin olarak kaldırılması anlamına geldiğini söylediler. Ama 2 Nisan 2015’te Lozan Anlaşma metnindeki hileler açık bir şekilde görünmektedir; Amerikalar, İran’a müzakere yapan asıl taraf olarak, bu kez yaptırımların kaldırılması konusunda daha önemli şartlar koşuyor ve sadece bazı alanlarda olmak üzere ikinci yaptırımların fiili olarak kaldırılmasından bahsediyorlar.

Bu anlaşmada Avrupa Birliğinin Nükleer Anlaşmayla alakalı yaptırımları, sadece ticari ve mali alanlarda sonlandırdığı yazılıyor ve Amerika’da, ikinci Nükleer yaptırımlarla alakalı girişimleri sadece mali ve ticari alanda durduruyor. Böylece ilk olarak, Cenevre’de anlaştıkları yaptırımların tamamen kaldırılması sözü   (ilk ve ikincil ulusal yaptırımları, uluslararası ve çok taraflı yaptırımları kapsayan) yerle bir oluyor. İkinci olarak, Cenevre’de yaptırımların ticari, mali, teknoloji ve enerji gibi tüm alanlarda kaldırılacağı belirtilmesine rağmen, bu defa sadece mali ve ticari alanda yaptırımların kaldırılmasından bahsediliyor. Bu arada meydana gelen önemli olaylardan biri, Amerika’yı ilk yaptırımları da kaldırmaya mecbur edecek ve yaptırımların gerçek anlamda kaldırılmasının yolunu açacak olan, karşı tarafın ulusal yaptırımları kaldırma sözünü silmesidir. Ancak olay Lozan’la da sınırlı kalmıyor ve üçüncü adım, Viyana’daki nihai Nükleer Anlaşmada daha üst bir düzeye ulaşıyor. Örneğin, Lozan Anlaşmasında Avrupa’nın yaptırımlarını ekonomik ve mali alanda “terminate” (sonlandırmak) etmekten bahsedilmişti. Bazı yaptırım alanlarındaki bu sonlandırma Viyana’da “askıya alma” (Suspend) kelimesine çevrildi ve karşı taraf tarafından fiili olarak gelecekteki yaptırımların kaldırılmasını engelleme yolunda bir adım daha atıldı.

Ama Amerika hakkında durum bundan daha öteye gitmektedir ve bu hükümet hatta “yürütmeyi durdurma” (cease the application) sözünü bile tutmamaktadır ve bazı alanlarda “waiving” den bahsedilmektedir. Waiving 120 ila 180 günlük kısa dönem durdurmalara denilmektedir ve bu yüzden bu durdurmanın uzatılması için Amerika Hükümetinin art arda aldığı kararlara ihtiyaç vardır!

Bu durumda sorunların ilk yaptırımların kaldırılmamasına dayandığı ve daha da ileri giderek, aslında ta başından beri bu yaptırımların kaldırılması kararlaştırılmamıştı yönündeki ifadeler, dikkatli bir şekilde incelenip değerlendirildiğinde, Amerika ve dostları, kendileri ve İran hakkında sahip oldukları portreyi dikkate alarak, bütün yaptırımları kaldırma pahasına İran İslam Cumhuriyetiyle Nükleer Anlaşma imzalamaya hazırlardı. Böylece müzakere sürecinde art arda yaptıkları hilelerle ve verdikleri sözlerin büyük bir kısmını adım adım ayakaltına alarak, yaptırımların kaldırılmasını sınırlandırdılar ve şartlandırdılar ve nihayetinde bu şartlandırılan yaptırımlara da fiilde itina etmediler.

Abbas Arakçi, “Amerikalılar neden dolarla alakalı olan bu çok önemli konu olan yaptırımları kaldırmıyorlar? Sorusu üzerine “hazır değiller” cevabını verdi.

 

  Abdullah Abdullahi

En Çok Okunan Röportaj Haberler
En Önemli Röportaj Haberler
En Çok Okunan Haberler