Clinton’un E-Postaları, Büyük Petrol ve Şii Müslümanlara Yönelen Terörizm


Clinton’un E-Postaları, Büyük Petrol ve Şii Müslümanlara Yönelen Terörizm

Büyük petrolün Şii Müslümanlardan nefret eden fanatiklerle yanyana gelmesi manidardır. Sosyal adalet mesajı ve kapitalizm karşıtlığı ile Şii İslam, Wall Street’in düşmanıdır.

Tesnim Haber Ajansı - Büyük petrolün Şii Müslümanlardan nefret eden fanatiklerle yanyana gelmesi manidardır. Sosyal adalet mesajı ve kapitalizm karşıtlığı ile Şii İslam, Wall Street'in düşmanıdır.

1 Temmuz Cuma günü binlerce kişi, Nijerya'nın kuzey kısmındaki Zaria şehrinin sokaklarında bir araya geldi. Yürüyüşçüler, üzerinde Kudüs'teki Kubbetüssahra'nın resimlerinin bulunduğu pankartlar ile, İsrail'i kınayan pankartlar ve bayraklar taşıyordu.

Ramazan'ın son Cuma gününde dünya çapında Müslümanlar, İsrail'i protesto etmek ve Kudüs'ün Filistinlilere geri verilmesini talep etmek üzere, “Kudüs Günü” için sokaklara çıktı.

Bu yıl Nijerya'da düzenlenen ve ordu ile Boko Haram teröristlerinden gelen tehditlere rağmen barışçıl bir şekilde gerçekleşen gösteriler özellikle dikkate şayandı. Gösteriler Nijerya İslami Hareketi tarafından organize edildi, ancak Hristiyanlar, Sünniler ve İsrail'in vahşetlerine karşı çıkan başka kişiler de bu gösterilere katıldı. Nijerya'daki Kudüs yürüyüşçüleri korkusuz bir şekilde İsrail'e karşı gösteri düzenledikleri gibi, aynı zamanda Nijerya İslami Hareketi'nin lideri Şeyh İbrahim el-Zekzaki'nin de serbest bırakılması çağrısında bulundu.

Nijerya'nın önde gelen Şii din adamı Zekzaki, mahallesine yapılan bir baskında alıkonulduğundan beri hâlâ askeri hapishanede tutuluyor. Zaria Katliamı diye anılan bu baskın, aralarında Uluslararası Af Örgütü'nün de bulunduğu bir dizi farklı ses tarafından kınanmıştı.

12 Aralık 2015 günü Nijerya ordusu Nijerya İslami Hareketi'nin merkezlerine saldırdığı zaman en az 300 silahsız sivil katledildi. Şeyh Zekzaki, o günden beri kendisine yönelik herhangi bir suç isnadı gösterilmeksizin askeri hapishanede tutuluyor. Katledilenlerin arasında oğulları ve kızları da vardı. Nijerya ordusu şimdi Zekzaki'nin kendi iradesine aykırı olarak, “kendi emniyeti için” tutulduğunu söylüyor. Nijerya'nın Şii Müslümanları ise bu iddiayı reddediyor ve kendisinin derhal ve koşulsuz olarak salıverilmesini talep ediyor.

Clinton'un e-postaları “mezhep savaşı”nı “kötü olmayan bir şey” diye tartışıyor

Dünya çapında Kudüs Günü gösterilerinin gerçekleşmesinden yalnızca birkaç gün sonra Suudi Arabistan'daki Şii mahalleleri bombalarla sarsıldı. Şu ana kadar bu saldırıları üstlenen olmadı.

Suudi Arabistan içinde Şii Müslümanlar ikinci sınıf vatandaşlar olarak yaşar. Çoğunun eğitim almasına izin verilmez ve bu kişiler kol emekçisi olarak çalışmaya zorlanır. Suudi kraliyet ailesi lüks içinde yaşarken, petrol sahalarında ve rafinelerde ter dökenler, baskıcı krallığın her gün ihraç ettiği binlerce varili çıkarıp rafine edenler Şii Müslümanlardır. Suudi Arabistan'daki Şii cemaati, en üst düzey liderleri olan Ayetullah Nimr el-Nimr'in Ocak ayında idam edilmesine karşı hâlâ büyük öfke duyuyorlar. 

Lübnan'daki Hizbullah örgütünün savaşçıları sahada Suriye hükümetini desteklemeye devam ederken, örgütün camileri IŞİD bombalarının hedefi olmaya devam ediyor. Irak Şiileri, ABD'nin Irak işgalinden bu yana terörizm dalgasıyla karşı karşıya kaldı. En kutsal Şii mekanlarından biri olan El-Askeri Camii 2006 yılında bombalandı ve caminin altın kubbesi yıkıldı.

Neredeyse her yerde Şii Müslümanlar hedef alınıyor ve öldürülüyor. Dünyanın Şii İslam'a dayanan bir hükümete sahip tek ülkesi olan İran İslam Cumhuriyeti, dinsel nefretin motive ettiği bir saldırılar dalgasıyla karşı karşıya.

Cundullah adı verilen bir terörist örgüt İran'ın Afganistan sınırı üzerinde faaliyet yürütüyor ve operasyonlarını eroin kaçakçılığıyla finanse ediyor. Örgütün içine sızan ABD Liman Polisi, İran'ı sivillere karşı yaklaşan terörist saldırılar konusunda bilgilendirmeyi reddetti.

4 Temmuz günü Wikileaks, Hillary Clinton'a ait 30 bin e-postayı yayınladı. Bunların içinden çok sayıda e-posta Irak'ı ele alıyordu. E-postalardan bazılarında Clinton'un ve diğer Dışişleri Bakanlığı yetkililerinin “Eşref Kampı” veya “Camp Liberty” sakinlerini korumak için nasıl çabaladığı okunabilir. Burası Irak'ta, 2013 yılına kadar ABD'nin yabancı terör örgütleri listesinde bulunan Halkın Mücahitleri (MEK) örgütünün, İran İslam Cumhuriyeti'ni şiddet yoluyla yıkmak üzere yürüttüğü faaliyetlerin merkezi olan bir yerdir.

Halkın Mücahitleri üyeleri, kendilerini “İslami Marksistler” olarak adlandıran teröristlerdir. Irak'taki kamplarından örgütleyerek çok sayıda suikast ve bombalama eylemi yürütmüşlerdir. MEK'in son zamanlardaki en kötü şöhretli eylemleri, Mossad'la koordinasyon içinde, barışçıl İranlı bilim adamlarına suikast düzenlenmesi olmuştur.

Hillary Clinton'un yakın zamanda ortaya çıkarılmış olan e-postaları, seçilmiş Irak hükümetinin, operasyonlarının merkezi olarak Irak toprağını kullanan bir katil teröristler grubuna evsahipliği yapmaktan nasıl da sıkıldığını gösteriyor. Clinton ve diğer Dışişleri Bakanlığı yetkilileri, Irak hükümetiyle müzakereler yürütmüş ve son otuz yıl içinde on binlerce masum sivili öldüren MEK teröristlerinin tutuklanmayıp güvenli bir şekilde yeni bir yere götürülmek üzere tahliye edilmelerini sağlamak için ellerinden geleni yapmış. 

Suudi Arabistan'la yakın ittifak içinde olan Amerika Birleşik Devletleri ve İsrail, dünya çapında Şii Müslümanların öldürülmesini aktif olarak destekliyor. ABD destekli Nijerya rejiminden Yemen, Irak ve Suriye'deki güçlere kadar, “Şii mürtedler” olarak adlandırdıkları kişilerin katledilmesi için aktif çağrı yapan kişiler onlardan bazen pasif, bazen de açık destek alıyor. 

Clinton'un halihazırda sızdırılmış e-postalarından bir tanesi, ABD liderlerinin Ortadoğu çapında Sünniler ile Şiiler arasında yaşanacak bir mezhep savaşının olası faydalarını düşündüğünü gösteriyor. Hillary Clinton'a yönlendirilen, Suriye hakkındaki bir e-posta, derinden rahatsızlık veren bir pasaj içeriyor: “Esad ailesinin düşüşü, Şiilerle bölgenin Sünni çoğunluğu arasında, İran'ı da içine çekecek bir mezhep savaşının fitilini ateşleyebilir ve bu, İsrailli komutanların gözünde İsrail ve Batılı müttefikleri için kötü bir şey olmayacaktır.”

Hillary Clinton'un e-postalarında tartışılan kuramsal savaş, tam olarak yaşanan şey değildir.  Sünni ve Şii Müslümanlar arasındaki çatışma kolaylıkla yanlış bir şekilde, uzun süredir devam eden etnik-dinsel rekabetin bir diğer örneği olarak görülebiliyor. Batı'daki gözlemciler, yaygın bir şekilde duyulan, “bu insanlar binlerce yıldır savaşıyor” ve “her iki tarafın da haklılık payı var” gibi ifadeleri tekrarlamaktan çok hoşlanıyor. Ancak çatışmaya daha derinden bakıldığında, bu klişelerin duruma uymadığı görülebilir. 

Örneğin Şii Müslümanların yönettiği İran İslam Cumhuriyeti'nde Sünni Müslümanlar – tıpkı Hristiyanlar, Zerdüştçüler ve Yahudiler gibi – inançlarını açıkça tatbik edebiliyor ve yayabiliyor. Her ne kadar hükümet Şii perspektfini benimsiyor ve Şii din adamları tarafından yönetiliyor olsa da, İran anayasası tektanrıcılığa inanan herkese dini özgürlük güvencesi sağlıyor.

Suriye'de, Hizbullah ve İran Devrim Muhafızları içinde yer alan Şii Müslümanlar IŞİD'e karşı savaşmak için Suriyeli Hristiyanlarla, komünist ateistlerle ve Ortodoks Hristiyan Rus vatandaşlarıyla omuz omuza duruyor. Uluslararası düzeyde tanınan Suriye hükümetine bağlı Suriye Arap Ordusu içindeki askerlerin büyük çoğunluğu Sünni.

Yemen'de Husiler olarak da bilinen Zeydi Şii Ensarullah örgütü, Suudiler öncülüğünde ülkeye düzenlenen saldırıya karşı mücadele etmek için Devrimci Komitelerde hem Sünnilerle hem de laiklerle yan yana yer alıyor.

Şii Müslümanların Ortadoğu'da dini mezhepçiliği körüklediği doğru değildir. Sünnilerin çoğunluğu için de aynısı geçerli. İnsanlara karşı dinsel ve etnik kimlikleri nedeniyle şiddet uygulama çağrısı, arkalarında epey paranın olduğu, belli bir Sünni fanatikler grubundan gelmektedir.

Temel olarak Şii Müslümanları hedef alan şiddet kampanyasının bir “Sünni-Şii” çatışması olarak tanımlanması doğru olamaz. Bu, gerçekte, Vehhabi fanatiklerin medeniyete karşı yürüttüğü bir savaştır. Vehhabi fanatiklerin en açık hedefleri Şii Müslümanlardır, ancak pek çok Sünni ve Hristiyan da onlar tarafından katledilmiştir. Vehhabi teröristler güçlendikçe, yalnızca Şiiler değil, Hristiyanlar, Dürziler, Yezidiler, hatta ılımlı Sünniler de büyük bir tehlike içine düşmektedir.

“Büyük Petrol” & Vehhabbizm

Vehhabbizm Sünni İslam'ın fanatik bir yorumu olup  Muhammed İbnül-Vehhab ile başlamıştır. Vehhab'ın fikirleri 1700'lerde Suudi monarşisi tarafından benimsenmişti. 1800'lerin sonlarından itibaren Britanya imparatorluğu, bunu Osmanlı İmparatorluğu'na karşı faydalı bir araç olarak görerek, Suudi kraliyet ailesini finanse etmeye ve güçlendirmeye başladı. İkinci Dünya Savaşı esnasında Amerika Birleşik Devletleri, Suudi Arabistan'la ve Vehhabizm'le işbirliği yapmaya başladı.

ABD ve İngiltere hükümetlerinin Vehhabileri destekleyip onlarla ittifak kurmasının nedeni açıktı: petrol. Arap Yarımadası dünyanın petrol bakımından en zengin bölgelerinden biridir. Suudi Arabistan'dan daha fazla petrol yataklarına sahip olan tek ülke Venezüela'dır, bu yataklar da ancak yakın zamanda keşfedilmiştir.

İngilizler Birinci Dünya Savaşı'nda Osmanlı İmparatorluğu'nu yenilgiye uğrattı. Suudi Vehhabilerle müttefik olan  Rothschild'lar gibi İngiliz bankerler, Ortadoğu bölgesinin petolüne erişim sağlamayı emniyete aldı. Rus Devrimi sonrasında Amerikan ve İngiliz bankerler çaresizce petrole ihtiyaç duyuyordu, zira Sovyetler Birliği Azerbaycan'da bulunan Bakü petrol sahalarını kendi ellerine almıştı.

Suudi Arabistan petrolünün kontrol edilmesi, İkinci Dünya Savaşı esnasında müttefiklerin zaferini sağlamada kilit önemdeydi. Nazilerin büyük zayıflığı, savaş aygıtlarını beslemek için ithal petrole bağımlı olmalarıydı. 

1970'lerde giderek yükselen petrol fiyatları Suudi Arabistan'ın servetini bir hayli arttırırken, Vehabbizm yeryüzü çapına yayılmaya başladı. CIA, 1980'lerde Usame Bin Ladin'in Halkın Demokratik Partisi'ne karşı savaşmak üzere bir Vehhabi ordusu kurmasına yardım etti. Afganistan'da Vehhabi fanatiklerle yanyana gelenler arasında, Orlando saldırganının babası Sıddık Metin de vardı.

Vehhabi teröristlerin oluşturduğu iki tehlikeli grup şimdi Suriye topraklarının dev parçalarını kontrol ediyor. IŞİD veya Daeş de denilen sözde İslam Devleti örgütü kendisini Vehhabi ideolojisinin en gerçek bağlıları olarak tanımlıyor. El Nusra Cephesi olarak bilinen bir diğer Vehhabi örgüt de Suriye topraklarının büyük parçalarını kontrol ediyor. Sözde “ılımlı” isyancılar arasında çoğunluk, belli bir değişkenlik taşıyan Vehhabilerdir.

Suudi Arabistan'ın ve bazı Batı ülkelerinin El Nusra Cephesi'ni aktif bir şekilde desteklediği, yaygın biçimde teyit edilmiştir. David Petraeus kısa süre önce Kongre'ye sunduğu ifadede, Amerika Birleşik Devletleri'nin bu çabalara doğrudan katılması ve geçmişte Suriye El Kaidesi olarak bilinen El Nusra'ya silah göndermesi gerektiğine inandığını söyledi.

Suudi televizyonu Vehhabizm'i yaydığı gibi, aynı zamanda Şii Müslümanlara yönelik nefrete de yoğunlaşıyor.  Suudi Arabistan'ın dünya çapındaki Müslümanlara yönelik propagandası, İran'ın bir biçimde bir “Şii hilali” kurmaya ve dünyayı bir Şii imparatorluğu içinde fethetmeye çalıştığı yönünde vaazda bulunuyor. Suudi  propagandası gerçek dışı bir şekilde Ortadoğu'da Vehhabi terörizmine direnen bütün güçleri bir tür İran komplosunun parçası olarak tanımlıyor. Oysa bu güçler dünya tarihinin siyasi olarak en fazla çeşitlilik arz eden askeri koalisyonunu oluşturmaktalar ve bu koalisyonun içinde, hepsi de Vehhabi terörizmine karşı birleşmiş olan komünistler, İslami devrimciler, Arap milliyetçileri ve Hristiyanlar bulunuyor. 

Aralık ayında Şii Müslümanları katleden Nijerya hükümetinin, Suudi-Vehhabi krallığının ve Hillary Clinton'un bir ortak noktası var: Hepsi de ABD'nin büyük petrol şirketleriyle yakın işbirliği içinde çalışıyor. 

British Petroleum, Royal Dutch Shell, Exxon-Mobile ve Chevron dünyanın en büyük dört petrol şirketidir ve bunlara ortak olarak “süper büyükler” adı verilir. Bunlar üretim ve fiyatlamayı birbirleriyle koordine etmek yoluyla, neredeyse bir tröst veya kartel gibi çalışır. Hepsi de Suudi petrolünü satın alır.

Hillary Clinton'un kişisel vakfı (ve beraberinde CIA için ve ABD'nin dış politika alanındaki önde gelen düşünce kuruluşları için strateji üreten Dış İlişkiler Konseyi) açık bir şekilde Exxon-Mobile ve diğer büyük petrol şirketleri tarafından finanse edilmektedir.

Nijerya hükümeti, Afrika kıtasının en büyük petrol ihraç edici ülkesi olarak, Shell ve Chevron ile yakın bir işbirliği içindedir. Hatta Shell'in petrol zengini Nijer Deltası bölgesinde kendi özel ordusu vardır. “Boko Haram” üyesi Vehhabi teröristlerin on yıldan fazla zamandır Nijerya'daki halkı terörize etmesi tesadüf değildir.

Suudi Arabistan'ın Vehhabi fanatizmini dünya çapına yayması, Wall Street'teki büyük petrol şirketleriyle olan ilişkisine bağlıdır. Büyük petrolün gittiği her yerde, Vehahbizm de arkadan gelir.

Vehhabi teröristler, İran İslam Cumhuriyeti'yle yakın işbirliği içinde olan ve beş yıl önce iç savaş başladığı zaman ortak petrol boru hatları ve yatırımlardan bahseden Suriye Arap Cumhuriyeti'ni yıkmak için çalışıyor.  Vehhabi teröristler, Yemen'deki demokratik ayaklanmaya karşı savaşmak ve Suudi destekli diktatör Mansur Hadi'yi geri getirmek için çalışıyor. Vehhabi teröristler Rusya'yı da hedef aldı ve hatta Çin Halk Cumhuriyeti'nde trenlerde bir bıçaklama dalgasını hayata geçirdi. Vehhabi fanatiklerin hedef aldıkları, aynı zamanda Wall Street'in en büyük düşmanlarıdır.

2011 yılında NATO bombalamaları sonucunda Libya'nın yıkılması ve İslami sosyalist hükümetin devrilmesi, ülkedeki Vehhabi güçleri ortalığa saldı. El Kaide ve IŞİD'in 2011 öncesinde Libya'da hemen hemen hiçbir varlığı yoktu, fakat NATO bombalamasından bu yana hiç olmadığı kadar güçlendiler. Aynısı Irak ve Afganistan için de söylenebilir. “Terörizmle savaş” adına hayata geçirilen ABD dış politikaları, Vehhabi teröristleri daha da güçlü hale getiriyor gibi görünüyor.

“Zenginliğe karşı yoksulluğun savaşı”

Büyük petrolün Şii Müslümanlardan nefret eden fanatiklerle yanyana gelmesi manidardır. Sosyal adalet mesajı ve kapitalizm karşıtlığı ile Şii İslam, Wall Street'in düşmanıdır.

Şii Müslümanlar yalnızca Hazreti Muhammed'i değil, aynı zamanda O'nun yolundan giden İmamları da şerefli bir yere koyar. İmam Ali ve İmam Hüseyin, çok zengin ve güçlü insanlara karşı verilen savaşlarda şehit olmuştu. Şiilerin Aşura gibi kutsal günleri, “ezilenler için” canlarını feda edenleri anar. İmam Ali ve İmam Hüseyin'in sözleri pek çok anti-kapitalist ve halkçı hissi içerir. İmam Ali'nin son isteği ve şahitliği, Müslümanlara şunları öğütlemiştir: “Dünyayı arzulamayın ve o sizi cezbetmesin. Sahip olmadığınız şey için içerlemeyin. Hakikati söyleyin, ahiret için çalışın. Ezenlere karşı çıkın ve ezilenleri destekleyin.”

1979 İran İslam Devrimi, büyük bir petrol üreticisi ülkeyi Wall Street ve Londra'nın ellerinden çıkardı. Büyük petrol şirketlerinin kuklası gibi hareket eden ve ülkesi azgelişmiş ve yoksul halde kalırken kendisi şatafat içinde yaşayan Şah devrildi.

İran İslam Cumhuriyeti, “Ne Doğu Ne Batı”, “Kapitalizm değil İslam” ve “Zenginliğe Karşı Yoksulluğun Savaşı” gibi sloganlarla varlık buldu. İran İslam Devrimi dünya çapındaki Şii Müslümanların ayaklanmalarına ilham verdi. Suudi Arabistan içerisinde Şii petrol işçileri İran örneğinin verdiği esinle ayağa kalkıp Wall Street petrol monarşisine karşı mücadele etti.

Lübnan Şiileri, neredeyse bir yerel devlet gibi hareket eden, halka özen gösteren ve kendilerini savunmaları için onları silahlandıran militan Hizbullah örgütünü şekillendirdi. Hizbullah 2006 yılında İsrailli istilacılara karşı dev bir zafer elde etti.

Nijerya'da, Pakistan'da, Lübnan'da, İran'da, Irak'ta, Suudi Arabistan'da ve başka yerlerde Şii Müslümanlar inançları gereği yalnızca dini ilkeleri değil, aynı zamanda sosyal adaleti savunmak zorundadır. İran içinde, Malcolm X'i ve ABD'deki Siyah Özgürlük Hareketi'ni onurlandıran hükümet yetkilileri görülebilir.

İran hükümeti, 1980'lerde İngiliz imparatorluğuna karşı savaşırken İrlanda Cumhuriyet Ordusu'nun yardımına gelmiştir. İran, her ne kadar Filistin liderliğinin önemli bir bölümü kendilerine karşı büyük bir husumet içinde olsa da ve farklı bir dini perspektife sahip olsa da, Filistin halkının İsrail'e karşı savaşına yardım etmeye devam etmiştir.

Şii Müslümanlara yönelik saldırılar zenginleri ve güçlüleri koruma amaçlıır. Şii İslam, istikrarı ve sosyal adaleti arzulayanların kendilerini ifade edebilmelerini ve mücadele etmek için örgütlenmelerini sağlayan bir araç haline gelmiştir.

Adalete değer veren ve terörizmin sona ermesini isteyen herkes, Şii Müslümanlara yönelik artan baskılardan derin bir kaygı duymalıdır. Hillary Clinton'un e-postalarının onun bu baskılar karşısındaki kayıtsızlığını, hatta bazı örneklerde doğrudan katılımını gösteriyor olması, Amerika Birleşik Devletleri'ndeki ahlaken bilinçli insanları derinden sarsıyor olmalıdır. 

Caleb T. Maupin
Çev: Selim Sezer / Medya Şafak

En Önemli Alıntı Haberler Haberler
En Çok Okunan Haberler