Batı'nın Amerika Rüyası


Batı'nın Amerika Rüyası

“… Rahatsızlıktan kurtulmak için yeryüzündeki bütün Kızılderililer kesinlikle öldürülmelidir. Bunlar kırsal kesimde yaşayan korsanlardır, yeryüzü için iyi varlık değiller ve zamanında yeryüzünden gitmeleri medeniyetin iyiliği için gereklidir.”

Tesnim Haber Ajansı - Sömürgecilik tarihi ile ilgili olarak başladığımız yazı dizimizin ilkinde Batılıların Afrika’daki sömürgecilik faaliyetleri ve “Siyah derili” insanlara yaptıkları acımasız muameleyi ele almıştık. Yazımızın ikinci kısmında da Batılıların- özellikle İspanyolların- Amerika kıtasının keşfi sırasında yerli halka yani Kızılderililere uyguladıkları zalimane tutumları dile getirmeye çalışacağız.

1.1. İlk Keşif

Ortaçağ’da Avrupa kıtası sosyal- ekonomik olarak çok zor günler geçirmiş ve o dönem dünya insanlarını her bakımdan geriden takip etmişlerdir. Avrupalıların her anlamda güç kazanmasının en önemli nedenlerinden bir tanesi de “Coğrafi Keşifler” olarak adandırılan sömürgecilik hareketidir. Bu hareketin en önemli dönüm noktasının 1492 yılında Columbus tarafından istemsiz olarak gerçekleştirilen Amerika kıtasının keşfi olduğunu söylemek hata olmayacaktır. İstemsiz diyorum çünkü dönemin önemli tarihçilerinden birisi olan Bartelemeo de las Casas (1), Colombus’un Küba’yı “Cipango” yani Japonya zannettiğini aktararak Amerika’nın yeni bir kıta olduğunu ilk kez 1502 yılında Amerigo Vespucci’nin fark ettiğini aktarmaktadır.(2) Bu keşiften sonra İspanyollarla beraber Avrupa kıtasının içinde bulunduğu darboğazdan çıkmak için İngilizler, Almanlar, Portekizliler, İskandinavlar ve Fransızlar Amerika kıtasına hücum etmeye başladılar.(3)

Amerika kıtasında yaşanan katliamları anlatmadan önce bölge halkının ilk kökeni ve uğraş alanlarını açıklamanın daha doğru olacağını düşünüyorum.

Amerika’nın ilk sahipleri olarak karşımıza çıkan Kızılderili diye literatüre geçen Amerikan yerlileri Bering boğazını kullanarak Asya’dan Amerika kıtasına geçmişlerdir.(4) Bölgede uzun süredir sorunsuz halde yaşayan bu toplulukların bir kısmı Amerika’nın kuzeyinde Bizon avcılığı yaparken diğer kısımları ise orta ve doğu kıyılar da ise tarımla uğraşmışlardır.(5)

1.2. Kaynaklar ve Acı Gerçekler

Amerika’nın keşfi sırasında orada bulunan Bartelemeo de las Casas İspanyolların bölgenin ele geçirilmesinden sonra yaptığı katliamları kendi kitabında şöyle dile getirmiştir: “Yerlilere işkence etmeyen, vahşi hayvanlar gibi saldırmayan, onları öldürmeyen tek İspanyol yoktur. İspanyollar Hispaniola Adası’nda (6) o kadar büyük katliam yaptılar ki benim tahminlerime göre bu adada eskiden 3 milyon yerli yaşamaktayken bugün sadece 300’ü hayatta kalmış bulunuyor. Onlarda öldürülme korkusu ile yaşamaktadırlar.” (7)

Bartelemeo de las Casas’ın acı şekilde bahsettiği bu katliamda yok edilen insanların bir kısmı kılıçla yok edilirken, bir kısmı hastalık, köle ticareti sırasındaki zor şartlar, parçalanarak köpeklere atılmak ve özellikle şişe geçirilerek insan kızartması yapılması- ki özellikle İspanyollar yaygın şekilde uygulamıştır- gibi yöntemlerle yok edilmiştir. İspanyollar, şişe geçirilerek kızartılan insanları köpeklerinin karnını doyurmak için kullanmışlardır. Nitekim İspanyolların kendileri gibi köpekleri de yerli halkın korkulu rüyası haline gelmiştir.

Amerika yerlilerini katliama tabi tutan sadece İspanyollar mıydı? Tabi ki hayır! İngilizler de en az İspanyollar kadar kadarca bir politika izlemişlerdir. 1607 yılında İngilizlerin bölgede yaptığı katliamları tarihçi David E. Stannard şöyle kaleme almıştır: “Yüzlerce yerli hiç yoktan meydana gelen saldırılarla yok edildiler. Diğer yüzlercesi ise çeşitli entrikalarla zehirlenip öldürüldüler. Yerlilerin kanoları (balık avlamak ve insan taşımak için kullanılan uzun ve sığ kayıklar) paramparça edildi, bütün tarım alanları yakılıp yıkıldı. Ne zaman yerliler barış istediyse hep İngilizler tarafından sahte bir anlaşma yapıldı ve ardından da İngilizler barış zamanında olduğunu sanan yerlilere beklenmedik bir biçimde tekrar saldırdılar. Çünkü sömürgeciler, yerlileri yeryüzünden silmek istiyorlardı. Onun için yerlilere karşı her türlü öldürme olayını kendilerine reva gördüler, yerlilerin ekin alanlarını sırf yerlileri aç bırakarak yok etmek için yaktılar…”(8)

Bartelemeo de las Casas yine aynı eserinin bir başka bölümünde İspanyolların vahşetini şu şekilde aktarmaktadır: “Bu 40 yıl içinde (Amerika’nın keşfinden sonraki zamandan bahsederek) İspanyollar tiksindirici insafsızlıklar ve iğrenç zorbalıklarıyla bu topraklarda 20 milyonun üzerinde Erkek, kadın ve çocuğu hiçbir suçları olmadığı halde katletmişlerdir.” Ayrıca eserin başka bir bölümünde aktarılan şu cümle kanları dondurmak için yeterli olacaktır: “Hamile kadınların yardıkları karınlarından çıkardıkları bebekleri baltalar ile doğradırlar.”  (9)

Batılıların Dünya’nın diğer bölgelerinde yaptıkları katliamların bir benzerini bu kez Amerika kıtasında ortaya koyması şaşılacak bir durum değildi. Fakat Amerikan yerlileri Batılılar her zaman iyimser bir havayla karşılamış ve sahip oldukları en değerli nimetleri onlara sunmuşlardı. Batılıların diğer toplumlara yaptığı “Barbar toplum” psikolojisi Amerika kıtasında da uygulamaya konulmasına rağmen elimizdeki bilgiler bunların aksine Amerika yerlilerinin tarımı iyi düzeyde geliştirerek ileri seviyede bir medeniyet kurduklarını göstermektedir.

Batılıların yerlilere uyguladığı bu politikaya Stannard “Amerika’daki yerlilerin yok edilmesi Dünya’da gelmiş geçmiş en büyük soykırım hadisesidir.” demektedir.(10) Soykırım araştırmacısı Ward Churchill ise bu katliamlar hakkında “Her anlamda yerlilerin katledilmesi sömürgeciler tarafından müspet bir hareket olarak görülüyordu.” Diyerek durumun resmini ortaya koymaktadır.(11)

Sonuç

Başta İspanyollar olmak üzere diğer Batılı Milletlerin Amerika kıtasında yaptığı soykırımlar ile ilgili elimizde var olan bilgilerin tamamını burada sizinle paylaşmaya kalkarsak tam anlamıyla bir kitap kaleme almamız gerekecektir.

Batılıların soykırım hareketi sadece Afrika ve Amerika yerlileri ile sınırlı kalmayıp daha sonra dönemlerde kazanılan güç oranında dünyanın diğer bölgelerinde farklı inanca sahip insanlara sıklıkla ve daha ağır şartlarda uygulanmaya başlanmıştır. Batılıların bu keşiflerde ticari amaçlarının yanında dinsel amaçlarının da olduğunu söylemek gerek fakat hızlı şekilde kazanılan güç insanları bu amaçlarından saptırmaya yetmiştir. Keşif yapanların inançlarının ne kadar zayıfladığını kısa bir olayı aktararak belirtmeye çalışacağım. Yine Bartelemeo de las Casas eserinde olayı şöyle aktarmaktadır: “Amerika yerel krallarından biri olan Kasik Hatuey zalim Hıristiyanlardan kaçtığı için yakalandığında yakılma cezasına çarptırıldı. Kazığa bağlandıktan sonra, yanına yaklaşan Aziz Francisco tarikatından bir keşiş Tanrı’dan ve bizim inancımızın metinlerinden bahsettikten sonra cellâdın kendisine tanıdığı bu kısa zaman süresi içinde eğer Hıristiyanlığı kabul ederse günahlarından kurtulacağını ve öldükten sonra cennete gidebileceğini söyledi. Hatuey, keşişin söylediklerini dinledikten sonra, bir an düşündü ve bütün İspanyolların cennete gidip gitmediğini sordu. Keşiş, “Evet, cennetin kapısı iyi İspanyollara açıktır” dedi. Hatuey keşişe şu cevabı verdi: “ O zaman ben cehenneme gideyim, çünkü cennette İspanyollarla karşılaşmak istemiyorum.” Batı Hint Adalarına giden Hıristiyanlar, Tanrımıza ve Hıristiyanlığa işte bu kadar saygınlık kazandırdılar.”(12)

Son olarak yerliler tarafından unutmayan Wounded katliamı sorumlularından olan Amerikalı Binbaşı John Vace Lauderdale’nin 1866 yılında katliamın sebebini açıklarken sarf ettiği sözleri aktararak durumun vahametini düşünmeyi sizlere bırakıyorum. Lauderdale, “… Rahatsızlıktan kurtulmak için yeryüzündeki bütün Kızılderililer kesinlikle öldürülmelidir. Bunlar kırsal kesimde yaşayan korsanlardır, yeryüzü için iyi varlık değiller ve zamanında yeryüzünden gitmeleri medeniyetin iyiliği için gereklidir.”(13)

Selam ve Dua İle…


Notlar:
(1) Bartelemeo de las Casas, 1497 Yılında İspanya’nın Sevşlya şehrinde doğan tarihçi, Dominiken papazı, Uluslar arası hukuk ve insan hakları normlarının ilk savunucularından ve köleciliğe karşı çıkan ilk Avrupalıdır.
(2) Bartelemeo de las Casas, Yerlilerin Gözyaşları, Yerlilerin Yok Edilişinin Kısa Tarihi, çev. Oktay Etiman, İmge Yay., İstanbul 2011, s. 8.
(3) Daniel Manix- Malcolm Cowley, Den Atlantiske Slavehandels Historic, Black Cargoes, Niels Bings Forlag, Denmark, 1966, s. 92.
(4) Amerika yerlilerinin kaynakta belirtildiği üzere Bering boğazını kullanarak bölgeye gelmeleri, hayat tarzlarındaki benzerlikler gibi ortak yönlerinin bulunması bazı tarihçiler tarafından bu insanların Türk olduğu nazariyesini ortaya atılmasına sebep olmuştur. Bu konu yazımızla alakalı olmadığından dolayı ayrıntılı olarak ele alma gereği duymuyorum.
(5) Sefa M. Yüksel, “Batının Yok Etme Hakkı(!)”, Tarih ve Düşünce Dergisi, sa. 50, Temmuz 2004, s. 17.
(6) Bu bölge bu gün coğrafi olarak Haiti ve Dominik Cumhuriyetini kapsamaktadır.
(7) Bartelemeo de las Casas, Yerlilerin Gözyaşları, s. 33.
(8) David E. Stannard, American Holocaust: Columbus and the Conquest of the New Word, New York, Oxford University, 1992, s. 106.
(9) Bartelemeo de las Casas, Yerlilerin Gözyaşları, s. 34- 38.
(10) Ward Churchill, A. Little Matter of Genocide: Holocaust and Denial in Americas, 1492 to the Present, San Francisco: City Lights Books, 1997, s. 182.
(11) http://www.iwchildren.org/genocide/shame2.htm
(12) Bartelemeo de las Casas, Yerlilerin Gözyaşları, s. 50- 51.
(13) Sefa M. Yüksel, “Batının Yok Etme Hakkı(!)”, Tarih ve Düşünce Dergisi, sa. 50, Temmuz 2004, s. 18.

En Önemli Röportaj Haberler
En Çok Okunan Haberler