Tesnim Haber Ajansı - Plestiya El-Akkad, ilk kez Ekim 2023’te, Gazze Şeridi’nde başlayan soykırımın hemen ardından Instagram’da ortaya çıktı. Henüz 21 yaşındaydı, ancak Gazze’nin kalbinden haber geçen en dikkat çekici gazetecilerden biri hâline geldi. Mavi basın yeleği ve miğferiyle kameranın karşısına geçiyordu, videolar ardına videolar paylaşarak İsrail’in halkına ve toprağına yaşattığı yıkımı ve dehşeti dünyaya gösteriyordu. Soykırımın ilk günlerinde sembolik bir figüre dönüştü ve sonunda amcasının yaşadığı Avustralya’ya gidebildi.
Tüm Gazze’li gazeteciler gibi, Plestiya da benzersiz bir konumdaydı: Aynı anda hem soykırımı haberleştiriyordu hem de İsrail’in bombardımanları arasında hayatta kalmak için mücadele ediyordu. Bu süreçte tuttuğu günlük notlarında, soykırımın ilk 45 yıkıcı gününün ayrıntılarını kaydetti.
Gazze’nin Gözleri: 45 Günlük Soykırımın Tanıklığı
O dönemde Plestiya’nın videoları ve haberleri geniş çapta takdir toplamıştı. Onu izleyenler, olup biteni olduğu gibi aktarma konusundaki cesaretine ve fedakârlığına hayran kaldılar. “Gazze’nin Gözleri” onun bu notlarından yola çıkarak yazdığı ve Filistin’de devam eden soykırımın bir kesitini anlattığı son kitabının adıdır.
Gazeteci, 2023’te yaşadıklarının, iki yıl sonra da Gazze’de hâlen sürmekte olduğunun altını çiziyor. Bu eser, okuyucuyu tanık olduğu korkunç gerçeklerin perde arkasına götürürken, Filistin halkının inanılmaz direncini ve moral gücünü de gözler önüne seriyor.
Okuyucu, Plestiya’nın yaşamının bu sayfalarda sonsuza dek değiştiğine tanık olur; o, bir gazeteci ve aynı zamanda bir soykırımın hayatta kalan tanığı olarak kendi kimliğini yeniden tanımlamaya çalışır. Onun anıları, artan sansür ve propaganda döneminde, İsrail’in işlediği suçların canlı bir belgesi niteliğindedir.
Hiç kuşkusuz, Plestiya’nın kelimeleri ve deneyimleri tarihin önemli bir parçası hâline gelecektir. Bugün yalnızca, bu kitabın farkındalığı artıracağına, değişim yaratacağına ve bir gün özgür Filistin’i görmemize katkı sunacağına dair umut besleyebiliriz.
Gazeteci Plestiya El-Akkad, kitabının yazım süreci hakkında şunları söylüyor: “Soykırım sırasında yazarken hayatta kalabildim ve Gazze’den tahliye edildikten sonra günlüklerimi yeniden okumaya başladım. Daha sonra yayınevleri benimle iletişime geçti. Günlük, kişisel bir şeydir ama aynı zamanda milyonlarca insanın bağ kurabileceği bir hikâyedir. Bu notların sadece bana ait bir hikâye olmadığını fark ettim. Bu yüzden, onları yayımlamazsam bencilce davranmış olacağımı hissettim.”
Hiçbir Kırmızı Çizgi Yok
Gazze’nin son iki yılda yaşadığı acı olaylara değinen Plestiya El-Akkad, “İsrail’in Gazze halkına yönelik saldırılarının bir işgal değil, bir soykırım olduğunu anladığım an, bir hastanenin bombalandığı andı. Çünkü ben her zaman hastanelerin kırmızı çizgi olduğunu düşünürdüm. Yaralıların tedavi edildiği yerlerdi. Ancak bir hastane bombalandığında ve kimse bu konuda hiçbir şey yapmadığında - ki şu anda Gazze’de neredeyse faal bir hastane bile kalmadı - bunun bir soykırım olduğunu anladım. Bu, daha önce yaşadığım hiçbir şeye benzemiyordu.” açıklamada bulundu.
İsrail Tüm Dünya İçin Bir Tehdit
Yazara göre, tüm bu suçlara rağmen, İsrail için hiçbir kırmızı çizgi gerçekten mevcut değil, özellikle de bugün. “İsrail, Doha’yı bombaladı; Filistin’i, Tunus’u, Katar’ı, Yemen’i, Suriye’yi ve Güney Lübnan’ı bombaladı. O hâlde kırmızı çizgiler nerede?
Ve neden böyle bir şeye izin verilen bir dünyada yaşıyoruz? Bence ister Filistinli olun ister olmayın, herkes İsrail’in yaptıklarından ve dünyanın buna izin vermesinden dolayı tehdit altında hissetmeli.”
Ortadoğu’daki özellikle de Filistinlilere yönelik insan algısındaki çifte standarda sık sık dikkat çekildiğini belirten El-Akkad, bu durumu şehit Gazze’li şair Rifaat el-Arir’in “Biz sayı değiliz.” sözüyle özetliyor.
El-Akkad da bu aşağılayıcı bakış açısını eleştirerek şöyle devam etti:
“Hind Recep’in hikâyesini hatırlayın. Hepimiz, o yardım için arama yaptığında ve kurtarılmaya çalışıldığında neler yaşandığını biliyorduk; ama kimse onun için hiçbir şey yapmadı. Şimdi öldü ve hakkında filmler çekiliyor. Buna karşı değilim; onun hikâyesinin duyulmasından memnunum. Ama Gazze’de milyonlarca Hind Recep var. Onların da ölmesini mi bekleyeceğiz ki sonra onları yüceltmeye ve hikâyelerini anlatmaya başlayalım?
İsrail, Üns eş-Şartı ve Meryem Ebu Dekka gibi gazetecileri bile öldürdü. Ardından dünya onları övmeye, röportajlar yapmaya başladı. Peki ya hayattayken kim onlara değer verdi?”
Filistin Halkının En Güçlü Silahı
Gazeteci, Gazze halkının en güçlü silahının umut olduğunu vurguladı ve şöyle ifade etti: “Umut, İsrail’in bombalayamayacağı tek şeydir. Bazen umutsuzluk ve çaresizlik hissediyorum ama sonra kendi kendime diyorum ki, hiçbir şey sonsuza kadar sürmez. İşgal sonsuza kadar devam etmeyecek. Bir gün Filistin özgür olacak. Bu yüzden ne kadar umutsuz olursam olayım, daima umuda sarılmaya çalışıyorum. Bunun Filistinlilerin çoğuna özgü bir özellik olduğunu düşünüyorum.”
El-Akkad sözlerini şu ifadelerle tamamladı: “İnsanların bilmesini istiyorum ki ‘Gazze’nin Gözleri’ (The Eyes Of Gaza) sadece benim hikâyem değil. Okurlar bu kitabı ellerine aldıklarında, Gazze’de hâlâ benim yaşadıklarımı yaşayan yaklaşık iki milyon insanın olduğunu hatırlasınlar. Benim deneyimim sadece 45 gün sürdü, ama Gazze halkı neredeyse 700 gündür bir soykırıma maruz kalıyor.”