Tesnim Haber Ajansı - Güney Kafkasya, 2026 yılına girerken Avrasya’daki jeopolitik dengelerin yeniden inşası için her zamankinden daha fazla bir odak noktasına dönüşmüştür. Son otuz yılda bölgesel ve bölge dışı aktörler arasında dönemsel rekabetlere sahne olsa da nihayetinde Rusya merkezli ve nispeten istikrarlı bir düzen çerçevesinde yönetilen bu bölge, artık yeni bir aşamaya girmiştir. Bu aşamada sadece Rusya’nın geleneksel rolü yeniden tanımlanmakla kalmıyor, aynı zamanda Batı da diplomatik, ekonomik ve güvenlik araçlarını kullanarak bu değişen coğrafyada kendi yerini sağlamlaştırmaya çalışıyor. Bu rekabet görünürde düşük sesli ve kademeli ilerlese de aslında Avrasya’nın gelecekteki güvenliği açısından en belirleyici jeopolitik gelişmelerden biri olarak kabul edilmektedir.
Son yıllardaki gelişmeler, özellikle de Ukrayna savaşının başlaması, Güney Kafkasya’nın artık Moskova için güvenli ve düşük maliyetli bir "arka bahçe" olmadığını gösterdi. Rusya’nın stratejik odağının Ukrayna cephesine kayması ve Batı’nın kapsamlı siyasi, askeri ve ekonomik baskılarıyla yüzleşmesi, bu ülkenin yakın çevresindeki krizleri aktif ve yüksek maliyetli bir şekilde yönetme kapasitesini azaltmıştır. Bu durum doğal olarak Güney Kafkasya’nın güvenlik düzeninde boşluklar yaratmış; Avrupa Birliği ve Amerika Birleşik Devletleri başta olmak üzere diğer aktörler bu boşluğu doldurmaya yönelmiştir.
Rusya’nın Güney Kafkasya’daki Saha Etkisinin Gerilemesi
Güney Kafkasya’daki denge değişiminin en önemli göstergelerinden biri, Rusya’nın bölgedeki saha ve operasyonel nüfuzundaki belirgin azalmadır. Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonraki yıllarda güvenlik düzenlemelerinin ana garantörü rolünü üstlenen Rusya, bugün bu rolü icra etme konusunda ciddi kısıtlamalarla karşı karşıyadır. Ukrayna savaşı sadece Rusya’nın askeri ve lojistik kapasitesinin önemli bir kısmını meşgul etmekle kalmamış, aynı zamanda Kremlin’in jeopolitik önceliklerini de derinden etkilemiştir. Böyle bir ortamda Moskova, geçmişte olduğu gibi aynı anda birkaç çevre cephede aktif ve belirleyici bir rol oynama gücünü yitirmiştir.
Bu mesele, sürekli varlık, aktif arabuluculuk ve yüksek maliyetli güvenlik garantileri gerektiren Güney Kafkasya’da açıkça gözlemlenmektedir. Rus barış gücü birliklerinin rolünün azalması, siyasi arabuluculuk alanının daralması ve bazı hassas dosyaların doğrudan yönetiminden kademeli olarak geri çekilme, bu stratejik aşınmanın işaretleridir. Bölgesel aktörler açısından da Rusya’nın tartışmasız güvenlik aktörü olduğuna dair geleneksel güven sarsılmıştır. Ermenistan’da, Karabağ’daki gelişmeler karşısında Moskova’nın performansına yönelik hoşnutsuzluk ve güvenlik beklentilerinin karşılanmaması, siyasi seçkinlerin ve kamuoyunun bir kesiminin alternatif seçenekler aramasına neden olmuştur. Azerbaycan Cumhuriyeti’nde ise Rusya ile ilişkiler sürdürülse de Bakü daha dengeli bir dış politika izlemeye ve belirli bir güce olan bağımlılığını azaltmaya çalışmaktadır. Bu süreçler toplamda Rusya’nın Güney Kafkasya’daki etkisinin ani bir darbeyle değil, tüm bölgenin güvenlik düzenini etkileyen aşındırıcı bir süreç dahilinde kademeli olarak azaldığını göstermektedir.
Savaş Sonrası Süreç Yönetiminde Avrupa Birliği ve Batılı Kurumların Genişleyen Rolü
Rusya’nın rolünün azalmasıyla eş zamanlı olarak Avrupa Birliği ve genel anlamda Batı, Güney Kafkasya’daki varlığını güçlendirmeye çalışmıştır. Bu varlık klasik askeri yöntemlerle değil, esas olarak diplomatik, denetleyici, ekonomik ve kurumsal araçlar üzerinden yürütülmektedir. Avrupa Birliği, Ermenistan sınırlarına gözlemci heyetler göndererek, Erivan ve Bakü arasındaki barış görüşmelerine aktif katılım sağlayarak ve ekonomik destek paketleri sunarak, daha önce Rusya’nın tekelinde olan bir alana fiilen dahil olmuştur. Batı’nın Güney Kafkasya’daki yaklaşımı kriz yönetimi, güven inşası ve güvenliği ekonomik kalkınma ile ilişkilendirme kombinasyonuna dayanmaktadır. Brüksel perspektifinden bakıldığında bu bölgedeki kalıcı istikrar, sadece Avrupa Birliği’nin çevre güvenliği için değil, aynı zamanda enerji güvenliği, transit yolları ve Avrupa’nın doğu komşuluğundaki Rus etkisinin azaltılması ile de doğrudan bağlantılıdır.
Bu nedenle Avrupa Birliği, her ne kadar bu iddiası bazı bölgesel aktörler tarafından şüpheyle karşılansa da kendisini güvenilir bir arabulucu ve tarafsız bir aktör olarak tanıtmaya çalışmaktadır. Amerika Birleşik Devletleri ise Avrupa Birliği’ne kıyasla daha az saha varlığına sahip olsa da barış süreçlerine verdiği siyasi destek, bölge hükümetleri ile doğrudan etkileşimi ve altyapı ile transit projelerini teşvik etmesi yoluyla rolünü güçlendirmektedir. Washington, Güney Kafkasya’yı Rusya ile rekabetin ve onun Avrasya’daki etkisini sınırlamanın büyük yapbozunun bir parçası olarak görmekte ve bu nedenle bölgedeki gelişmeleri hassasiyetle takip etmektedir. Önemli olan husus şudur ki; Batı’nın Güney Kafkasya’daki rolü sadece Rusya’nın rolünün basit bir alternatifi değil, aksine çok taraflılığa, kurumlaşmaya ve güvenliğin ekonomiyle bağdaştırılmasına dayanan farklı bir güvenlik düzeni oluşturma çabasıdır.
Enerji, Koridorlar ve Gelecekteki Güvenlik Düzeni Üzerine Şiddetlenen Jeopolitik Rekabet
Siyasi ve güvenlik dengelerindeki değişimin yanı sıra enerji ve transit rotaları üzerindeki jeopolitik rekabet, Güney Kafkasya’daki gelişmelerin ana eksenlerinden biri haline gelmiştir. Bölge, sahip olduğu özel coğrafi konum nedeniyle Orta Asya, Hazar, Batı Asya ve Avrupa arasında bir köprü rolü oynamakta ve bu özellik jeopolitik denklemlerdeki önemini ikiye katlamaktadır. Enerji alanında kilit aktörlerden biri olan Azerbaycan Cumhuriyeti, sahip olduğu kapasiteleri jeopolitik konumunu güçlendirmek için kullanmaya çalışmaktadır. Avrupa’ya gaz ihracatı ve enerji rotalarını çeşitlendirme projelerine katılım, sadece Bakü için ekonomik çıkar sağlamakla kalmıyor, aynı zamanda Avrupa’nın Rus enerjisine olan bağımlılığının azalmasına da yardımcı oluyor. Bu durum, Güney Kafkasya’yı Rusya ve Batı arasındaki stratejik enerji rekabetinin bir parçası haline getirmiştir.
Bu bağlamda transit koridorları meselesi, özellikle Zengezur olarak adlandırılan koridor, bölgenin en hassas jeopolitik dosyalarından birine dönüşmüştür. Bu koridor basit bir nakliye güzergahının ötesinde, nüfuz mücadelesinin, jeopolitik bağlantının ve bölgesel düzenin yeniden tanımlanmasının bir sembolüdür. Bazı aktörler için bu koridor ekonomik bağlantı ve bölgesel etkileşimin artması için bir fırsat olarak görülürken, diğerleri için jeopolitik konuma ve stratejik çıkarlara yönelik bir tehdit olarak kabul edilmektedir. Daha geniş bir perspektifte, enerji ve koridorlar üzerindeki rekabet Güney Kafkasya’nın gelecekteki güvenlik düzeni tartışmasıyla iç içe geçmiştir. Temel soru, bu bölgenin çok taraflı ve dengeli bir düzene mi yöneleceği, yoksa güçler arasında daha sert ve hatta çatışmacı bir rekabet sahasına mı dönüşeceğidir. Bu sorunun cevabı büyük ölçüde Rusya, Batı ve bölgesel aktörlerin önümüzdeki yıllardaki etkileşim biçimine bağlıdır. Genel olarak Güney Kafkasya, 2025 yılında Rusya’nın geleneksel rolünün sorgulandığı ve Batı’nın kendi konumunu sabitlemeye çalıştığı yükselen bir düzenin sınav alanı haline gelmiştir. Bu rekabet açık askeri gerilimlerden uzak ilerlese de Avrasya’nın güvenlik, enerji ve transit geleceği üzerinde derin etkiler bırakacaktır. Bugün Güney Kafkasya’da cereyan eden süreç sadece bölgesel bir nüfuz kayması değil, uluslararası sistemdeki güç dengesinin daha geniş çaplı bir yeniden tanımlanmasının parçasıdır ve sonuçları bu bölgeyle sınırlı kalmayacaktır.