BENİ AKP'NİN GÜNAHLARINA ORTAK ETMEYİN


BENİ AKP'NİN GÜNAHLARINA ORTAK ETMEYİN

Milli Görüş Lideri, Eski Başbakanlardan Erbakan hoca 2007 yılında Ak Parti hakkında bulunduğu tarihi değerlendirmelerinde "Beni AKP'nin günahlarına ortak etmeyin" uyarısında bulunmuş...

Tesnim Haber Ajansı - 27 Şubat 2011 tarihinde vefat eden Milli Görüş Lideri, 23. Türkiye Başbakanı, Saadet Partisi eski Genel Başkanı Prof. Dr. Necmettin Erbakan vefatının 5'inci sene-i devriyesinde Saadet Partisi başta olmak üzere Milli Görüş kuruluşları tarafından çeşitli anma ve anlama programları ile yâd ediliyor.

Milli Görüş Lideri ve eski Başbakanlardan Prof. Dr. Necmettin Erbakan, Ekonomik ve Sosyal Araştırmalar Merkezi ESAM tarafından 2007 yılında düzenlenen Türkiye Konferansları serisinde Ak Parti'nin dünü ve bugününe dair önemli çarpıcı değerlendirmelerde bulunuyor.

ERBAKAN: BENİ AKP'NİN GÜNAHLARINA ORTAK ETMEYİN

Erbakan hoca konferansta yaptığı konuşmada Ak Parti'nin yıkımı üzerine bulunduğu tespitlerinde "Beni AKP'nin günahlarına ortak etmeyin" uyarısında bulunuyor...

İşte Milli Görüş Lideri Prof. Dr. Necmettin Erbakan hocanın tarihi o konuşmasını milligazete.com.tr olarak yer veriyoruz.


ESAM Türkiye Konferansları 1 / 19.07.2007 - İstanbul

Konuşmacı: Prof. Dr. Necmettin Erbakan - Milli Görüş Lideri

Konu: İşbirlikçiler ve AKP'nin Ekonomik Yıkımı

Es-selamu Aleyküm!

İstanbullu kardeşlerim olarak hepinizi muhabbetle selamlıyorum, sevgiyle kucaklayıp, bağrıma basıyorum. Sözlerime başlarken bu konferansı tertipleyen ESAM’ın kıymetli yönetici ve mensuplarına huzurlarınızda teşekkürlerimi sunuyorum. Bu akşamki konferansımıza teşrif etmiş İstanbullu kardeşlerim olarak, İstanbul’un bu en büyük salonunu doldurarak gösterdiğiniz şu muhteşem heyecanınızı içimde duyarak hepinizi ayrı ayrı bir kere daha selamlayarak teşekkürlerimi sunuyorum. Salonumuza teşrif etmiş hanım kardeşlerimize hassaten teşekkürlerimi sunuyorum ve bilhassa TV5’e huzurlarınızda ayrıca teşekkürlerimi sunuyorum. Televizyonları başında bizi takip eden milletimizi de kucaklayıp bağrıma basıyorum. Allah hepinizden razı olsun.

Çok aziz ve muhterem kardeşlerim, bu tarihi konferansımıza başlarken, sözlerime dört tane dua ile başlıyorum.

Birinci duam bu konferansımızın, aziz milletimizin ve bütün insanlığın kurtuluşuna vesile olmasını Cenab-ı Allah’tan niyaz ediyorum. İkinci duam; böyle tarihi bir dönüm noktasında bizleri dinleyen bütün kardeşlerimizin, bu milletin inanan insanlarının hepsinin üzerlerine düşen görevlerini yüz akıyla yapmalarını ve bu günlerde yapılacak seçim çalışmalarının hayırlara vesile olmasını Cenab-ı Allah’tan niyaz ediyorum. Üçüncü duam 22 Temmuz’un Saadet Partisi’nin, Milli Görüş’ün en büyük zaferiyle sonuçlanmasını, böylece milletimizin, vatanımızın bütünlüğünün korunmasını, Saadet dünyasına ulaşmamızı, Yeni Bir Dünyanın kurulmasına 22 Temmuz’un bir başlangıç günü olmasını, bir bayram günü olmasını niyaz ediyorum. Ve yine Cenab-ı Hakk’a niyaz ediyorum ki, bizleri dinleyen kardeşlerimize ve 75 milyon vatan evladının hepsine Cenab-ı Allah, Hakk’ı Hakk olarak bilmek, batılı batıl olarak bilmek, Hakk’ı tutmak ve batılı kaçırmak, batılı önlemek nasip buyursun inşaallah.

Çok aziz ve muhterem kardeşlerim, sözlerime başlarken önce çok değerli takdimci kardeşimizin ifade buyurduğu gibi, 22 Temmuz seçimleri münasebetiyle neden dört tane tarihi konferans düzenlemeye karar verdik, bunu kısaca açıklamak istiyorum. Bunun gereği, 22 Temmuz seçimlerinin öneminden ileri geliyor. Hepinizin takdir buyurduğu gibi 22 Temmuz seçimleri rast gele seçimlerden bir tanesi değildir. Bizi daha iyi mi, daha kötü mü idare edecek bir yönetimi seçmek değildir. Var mı olacağız, yok mu olacağız, buna karar verme seçimidir. Bu sebepten dolayıdır ki 22 Temmuz seçimleri diğer seçimlerle kıyaslanmayacak kadar önemlidir.

Bu seçimlerin önemi nereden ileri geliyor? Neden var mı olacağız, yok mu olacağız? Neden bu seçimler Çanakkale savaşlarından daha önemlidir? Bunu birkaç cümle ile açıklamak istiyorum ki bu konferanslarımızı neden tertiplediğimiz iyice anlaşılsın. Çünkü bildiğiniz gibi Cenab-ı Allah bu kâinatı hak ve batılın mücadelesi üzerine yaratmıştır. Niçin böyle yaratmış? Çünkü Kemal sıfatıyla muttasıf. Mükemmel, bizim düşündüğümüzden çok daha mükemmel bir kâinat yaratmış. Cenab-ı Allah bizim iyilik yapmamızı istemiyor mu? İstiyor. Her şeye Kadir değil mi? Niçin bizim kötülük yapmamıza müsaade ediyor? Niçin biz hep en iyi yapan insanlar olarak karar kılmamışız? Çünkü hep iyi, en iyi yapan birer robot olarak yaratılsaydık sevap kazanmamıza vesile olmazdı. Bizim düşündüğümüzden çok mükemmel bir kâinat yarattığı için bize doğruyla yanlışı, iyiyle kötüyü, güzelle çirkini, zulümle adaleti ayırma kabiliyeti vermiş. Bizi eşref-i mahlûkat olarak yaratmış. Böylece biz diğer canlılardan üstün olarak yaratılmışız. Ayrıca sizi meleklerden de üstün olarak yaratmış, neyle; irade-i cüz’iye ile.

Ey kulum ben sana doğru ile yanlışı ayırma kabiliyetini veriyorum. Doğru ile yanlışı ayırdıktan sonra seni serbest bırakıyorum. İstersen doğruya hizmet edersin, bütün insanların saadeti için, istersen insanlara zulüm için yanlışa hizmet edersin. Kendi iradenle doğruya hizmet edecek olursan, o takdirde sevap kazanma vesilesi olur. Şeref ve izzetinle sevap kazınırsın. Sana bu şerefi bahşetmek için sana iradeyi cüziye vermişim, böylece seni meleklerden üstün yaratmışım. Bütün dünya ülkelerinde mareşallik rütbesi, meydan muharebesi kazanan kişilere veriliyor. Yani savaşacaksınız, kazanacaksınız, öyle mareşallik rütbesini kazanacaksınız. Kul olarak biz de sevap kazanabilmek için, mutlaka Hak ve Batıl mücadelesi ile karşı karşıya olacağız, Hakk’ı tutacağız, Batılı men edeceğiz, böylece şerefimizle sevap kazanıp Allahın rızasına ulaşmak suretiyle, inşallah büyük bir mükâfata nail olacağız.

İşte bu nedenden dolayı Adem (AS)’dan bu yana Hak ve Batıl mücadelesi var olmuş, kıyamete kadar da var olacaktır. Hak, Âdem (AS)’den beri atalarımızın tuttuğu yoldur, buna Milli Görüş denir. Batıla gelince, hadisi şerifte, ‘küfür tek bir millettir’ buyrulmuştur. Bunun manası, küfür bir merkezden yönetiliyor demektir. Siz bunların başka başka soylardan geldiklerine, haritada başka başka renklere boyandıklarına bakmayın. Bunlar bir merkezden yönetilir. Bunları yönetenler, ırkçı emperyalizmdir.

Doğru teşhis koymadan doğru tedavi olmaz. Biz öyle bir milletin evlatlarıyız ki, Asr-ı Saadette dünyaya güneş gelmiş, hâkim olmuşuz. Hulefa-i Raşidin döneminde hâkim olmuşuz. Emeviler döneminde, Abbasiler döneminde, Selçuklular döneminde, Osmanlılar döneminde 11 asır boyunca bütün insanlığın saadeti için dünyada adil bir düzen kurmuş bir milletin evlatlarıyız.

Ama takdiri ilahidir ki son üç asırdan beri maddi güç ırkçı emperyalizmin eline geçmiş bulunuyor ve dünya saadet dünyası olmak yerine, bir fesad dünyası haline dönmüş bulunuyor. O milletin evlatları olarak şimdi bize düşen vazife, yeniden saadet dünyasını kurmaktır. Bu çalışma ve gayretleri bu maksat için yapıyoruz. Bunu kurmak için de bunu engellemek isteyen ırkçı emperyalizme karşı, şuurlu olmaya, bunun aldatmalarına karşı uyanık olmaya, onun oyunlarına gelmemeye mecburuz. İşte bu yüzden, ırkçı emperyalizm bizi kendisine köle yapmak için nasıl aldatıyor, nasıl bizi oynatıyor, nasıl kendi hedefine varmak için kullanıyor, bunları bilelim. Bu tuzaklara düşmeyelim, ecdadımızın yolunda yürüyelim, yeniden yeryüzünde bir saadet dünyasını kuralım. Bunun için ırkçı emperyalizmi tanımamız lazım.

Bunlar 5 bin 500 seneden beri kendi inançlarına göre, “biz dünyanın efendisiyiz diyor. Cenabı hak bizi insan olarak yarattı, diğer ırklar bize hizmet için yaratılmıştır“ diyorlar. Öte yandan aynı inançla, “diğer ırklar önce maymun olarak yaratıldılar, sonra insan oldular; çünkü bize hizmetkâr olarak yaratılmışlardır, biz üstün ırkız” diyorlar.

İnançlarının amentüleri 4 maddedir. Bu inançlarını Tevrat’a ve İncil’e de yazmışlar, ama aslını Kabala’dan almışlardır. Kabala, 5 bin 765 sene önce Mısır’da yazılmış bir sihir kitabıdır. Asıl inançları bu kitaptan kök alıyor. Cenabı Hakk’ın, Musa (AS)a gönderdiği Tevrat’ı bunlar değiştirmişler, içerisine Kabala’yı koymuşlardır. Temelleri de 4 maddeye dayanıyor. 1) Biz üstün ırkız, 2) Bu gerçek nazariyatta kalmayacak, fiilen tahakkuk edecek, 3) bunun tahakkuk etmesi için bizim üç görevi yerine getirmemiz lazım. Bunlar; Fırat ve Dicle arasında bulunan alanın hepsinde Büyük İsrail’i kurmak için, önce yeryüzünün farklı yerlerinde sürgüne gitmiş olan Beni İsrail’in mensuplarını Filistin’de toplayacağız. Sonra Büyük İsrail’i kuracağım. Bunun emniyetini sağlayacağım. daha sonra da bunun emniyeti için Fas’tan Endonezya’ya kadar 28 ülkenin yöneticisi elimizde olacak. Ve Türkiye’de Selçuklu ve Osmanlı gibi haçlıları püskürtmüş olan bir devlet gibi bir devlet olmayacak. 4- süleyman mabedini yeniden yapacağım.

Ne söylüyorum duyuyor musun? Bir inanışı size anlatıyorum. Böyle inanıyor. Ben dünyanın efendisiyim, tekrar hâkim olacağım, hâkim olmak için Süleyman mabedini yeniden yapacağım diyor. Az önce zikrettiğim üç şeyi yaptığında “yeryüzüne bizim Mesihimizin gelmesi için şartları hazırlamış olacağım” şeklinde inanıyor. Bunları yaptıklarında, Beni İsrail’in Mesihinin (Hz. İsa değil) yeryüzüne geleceğini, Davut (AS)’ın tahtına oturacağını ve bir Yahudi kral olarak ebedi dünya hâkimiyetini perçinleyeceğine inanıyorlar. İşte bunların 5 bin 765 seneden beri inançları bu. Bu bunların dini!

Dini olduğu için bunun azarlığı olmaz, bunun barış antlaşması olmaz, bunun görüşmesi olmaz, inancı bu ve binlerce yıldır bunun için çalışıyor. Bu gerçek bütün delilleriyle kitaplarıyla sabittir.

Nitekim İsrail’in cumhurbaşkanı “bizim iki tür haritamız vardır, biri duvardaki haritadır, diğeri ise kalbimizdeki harita” demektedir. İşte böyle bir dünyada yaşıyoruz.

Böyle olmuş da ne olmuş?

Uzun yıllardan beri faizi ve para gücünü ele geçirmişler. Dolar Beni İsrail’in parasıdır. Amerikan Merkez Bankası bunu kiralayarak kullanıyor; senede 500 milyar dolar kira ödüyor. Para Amerikan devletinin değil, ırkçı emperyalizmin. Bunun için bu paranın üzerinde Beni İsrail’in mührü var. Bu paranın üzerinde 13 katlı bir piramit var. Bu da dünya hâkimiyetine ulaşmayı sembolize eder. Bu dünya düzeni 13 katlı insan organizasyonunu temsil eder. Bu organizasyon vasıtasıyla “tüm insanlığı Beni İsrail’e hizmet ettirecek düzeni kurduk” diyorlar. Faizci, kapitalist dünya düzeni! “Bütün para elimizde, insan gücü elimizde. İşte bu güç vasıtasıyla, biz ufak nüfusumuza rağmen, dünyaya hâkim olacağız ve tüm insanlık kölemiz olacak” diyor.

Bunu gerçekleştirmek için Hıristiyanları kolaylıkla kandırmış. Bir Haham çıkmış, balkonda Hıristiyanlara nutuk atarken diyor ki, “Siz İsa (AS)’ın gelmesini beklemiyor musunuz? Biz de onu bekliyoruz.” Takiyye yapıyor. Onun beklediği Mesih başka. Sonra içeriye gidince 5 yaşındaki çocuğa diyor ki, “Balkonda böyle konuştuğuma bakma, bizim mesihimiz faklıdır, biz onların mesihi olan İsa (AS)’ı çarmıha gerdik, öldürdük, geleceği gideceği yok. Onları bizim planlarımıza hizmet ettirmek için öyle söylüyorum.” Hıristiyanlara diyorlar ki, “sizin İncil’inizde mesihin gelmesinin şartları belirtilmemiş, hâlbuki Tevrat’ta belirtilmiş. Öyleyse Tevrat’tan istifade edin. Bu şartları beraber hayata geçirelim, Mesih gelsin.” İşte Amerika’da bütün liderlerin ve 90 milyon insanın mensubu olduğu Evangelist tarikat böylece kurulmuş.

Yine bunun gibi, Protestanlık mezhebi de Beni İsrail tarafından faizi helal kılmak için kurulmuş, Hıristiyanlık dini değiştirilmiş. 19 haçlı seferi yapılmış Büyük İsrail’in kurulması ve dünyaya hâkim olması için. Şu gördüğünüz Konya’daki Kılıçarslanlar, Selahaddini Eyubiler, Keykubatlar, “haçlı sürüleri geliyor, bizim topraklarımızı alacaklar” diye değil, “bunlar yeryüzüne hâkim olmak istiyorlar, yeryüzünü toplu bir köle kampına çevirecekler, dünya bunların eline bırakılmaz, bütün insanlığın saadeti için bunlara müsaade etmememiz lazım’”diye, şuurlu oldukları için, 19 haçlı seferini püskürttüler. 19. Haçlı seferi cihan harbiydi. Çanakkale savaşı onun bir parçasıdır. Burada geldiler Büyük İsrail’i kurmak için, Osmanlıyı 30 cephede çarpışmaya mecbur kıldılar, arkasından Sevr’i imzalattılar.

Sevr, Büyük İsrail antlaşmasıdır. Fakat onu bu milletin inançlı evlatları dolaysıyla, uygulayamadılar. Bu millet İstiklal Savaşı yaptı, onlara Sevr’i uygulattırmadı. Uygulattırmadı ama arkasından bir Lozan imzalandı. Bu Lozan’ı onlar imzalamak istemiyorlardı. Çünkü Bbiz Anadolu’da bir devlet istemiyoruz, İsrail’in emniyeti bakımından” diyorlardı. Niye imzaladılar o halde? Zaman kazanmak için. Asıl olan Sevr’dir onlar için. Uygulayamadıkları Sevr için zaman kazanalım dediler. Onlara bunu kabul ettiren, Lozan’daki müşavirdir. Yani Haym Nahum. Mısır hahamıdır aynı zamanda. Buna bu nedenle Haym Nahum doktrini denir. Haym Nahum, diğer itilaf devletlerini de bağlattırarak bunu imzalattırdı. Ne için? “Biz 5 bin 500 senedir bekliyoruz, 20 sene daha bekleriz” dediler. “Siz bu Anadolu insanının bu imanı varken harple alamıyorsunuz. Öyleyse ne yapacaksınız? İşsiz bırakacaksınız, aç bırakacaksınız, borçlu yapacaksınız, maneviyatını bozacaksınız, sonra yumuşak lokma olarak yutacaksınız.” Haym Nahum Doktrini budur işte. Bu şartla Lozan’ı imzalattırdılar onlara. Onlar da 80 seneden beri bunları üzerimizde uygulamaya çalışıyorlar.

Bunun için de, Refah Partisi’nin arkasından gelen 5 tane işbirlikçi partiyle kurdukları hükümetlerle altyapıyı kurdular, sonra da işbirlikçi AKP’yi getirdiler. Kurdukları altyapı vasıtasıyla bizi işsiz bırakmak, aç bırakmak, borçlu bırakmak için, derhal bu 5 sene içinde planlarını uygulattılar. Şimdi seçim geldi. Bu seçim esnasında bulunduğumuz nokta şudur:

AKP onların desteği ile başa geldiği için onların çizdikleri programın dışına çıkamıyor. AKP’ye diyorlar ki, “Sen Hizbullah’ı silahsızlandıracaksın. Bunun içindir ki AKP askerimizi Lübnan’a gönderiyor. Barış için asker mi gönderiyor? Öyleyse barışı bozan İsrail’e göndersin. Niçin Lübnan’a gönderiyor? Çünkü İsrail barış için değil, Hizbullah’ın silahları bizim askerimizi tehdit etsin ve kendisi de elini kolunu sallaya sallaya Lübnan’a girsin istiyor. Şimdi askerimiz gitti orda bekliyor. Neyi? 22 Temmuz’u! Allah muhafaza buyursun, şayet 22 Temmuz’da bu AKP tekrar iktidara gelirse, Hizbullah’la çatışma çıkacak. Diyecekler ki, “efendim biz bir şey yapmıyorduk. Hizbullah saldırdı, biz de kendimizi savunmaya mecbur kaldık’.” Böylece Hizbullah’ı silahtan tecrit edecekler. Ellerini kollarını sallayarak Suriye ve Lübnan’ı alacaklar. Ondan sonra da, İncirlik’te olan misket bombalarını ve Amerikan füzelerini bizim üzerimizde kullanacaklar, 5 senelik AKP iktidarında Türkiye’de gerçekleştirdikleri manevi işgali, maddi işgalle tamamlayacaklar. Irak gibi değil, Türkiye’yi yumuşak lokma haline getirerek almak istiyorlar. Türkiye’nin yöneticilerini kullanmak suretiyle Türkiye’yi İsrail’e köle yapmak istiyorlar. Anlatabiliyor muyum? Ey aziz milletim, bulunduğumuz noktayı, 22 Temmuz seçiminin önemini önce belirtmek istiyorum. Allah muhafaza buyursun, sen 22 Temmuz’da AKP’ye oy verdin mi, ertesi gün Hizbullah’a hücum edecekler. Suriye’ye gelecekler, hududumuza gelecekler. Manevi işgali maddi işgalle tamamlayacaklar ve böylece tarihin en şerefli milletini yok edecekler. Yok olma tehlikesi dediğimiz budur, Allah muhafaza buyursun.

Bunun için, 22 Temmuz seçimi yönetim seçimi değil, var olmak mı, yok olmak mı seçimidir. Bundan dolayıdır ki, 22 Temmuzda, tehlikelerden kurtulmak için Milli Görüş’ü, onun tek temsilcisi olan Saadet Partisi’ni iktidara getirmeye mecburuz. Bu işbirlikçi partilerin hiçbirine fırsat vermemeye mecburuz. Çünkü yeniden Çanakkale savaşı yapıyoruz. Eğer aksi olursa, Allah muhafaza buyursun, bunlar tekrar işbaşına gelirse, gelip büyük İsrail’i kurmak için Türkiye’yi yutarlarsa, Çanakkale Zaferi’nin ne kıymeti kalır?

Gelmişlerdi Büyük İsrail’i kurmak için,; onları kapıdan kovmuştuk. Şimdi bacadan girdiler ve Büyük İsrail’i kurdular. Şayet bu olursa, geçen sefer bunları kovmuş olmamızın ne kıymeti kalır? Bu seçim, Çanakkale harbinden de mühimdir.

Şimdi böyle bir noktada, ırkçı emperyalizm, bütün bu oyunları oynuyor. Bunları oynadıktan sonra, ellerindeki medya gücüyle de milleti narkozluyor. Köy kahvesinde oturan adam onların televizyonlarını dinliyor, gazetelerini okuyor, narkozlanmış. Bizler Milli Görüş’çüler olarak, narkozlanmış olanların yakasından tutmak, “bak kardeşim, bu televizyonların gazetelerin palavralarına aldanma. Bunların bir hesabı, bir planı var. Bunlar seni yok etmek istiyorlar. Uyuma, uyuma” diyerek alıp kafasını duvara çarpmaya mecburuz. Bu gayretleri, bu milli vazifeyi ifa etmek için veriyoruz.

Milletimiz nasıl aldatılıyor?

Üzerimizde Haym Nahum planı nasıl uygulanıyor? Niçin işsiz, aç bırakılıyoruz? Çünkü adamın planı var. Bu AKP dediğin, at yarışının spikeridir sadece. Atın üzerindeki jokey değildir. Bir defa ata binmek istedi düştü zaten biliyorsunuz. Ben bu akşam size bütün gerçekleri açıklayacağım.

Bu AKP’nin yöneticilerinin hepsi benim evlatlarım. Onlar da uyansın diye, onlara da iyilik yapmak için hepsini açıklayacağım, ama korkuyorum. Korkum ne biliyor musunuz? Ben bütün bunları açık açık anlattıktan sonra da hala neye alet olduklarını anlamayacaklar diye korkuyorum. Ne yaptıklarını bilmiyorlar ki. Şimdi at yarışı spikeri ne apar? Beyaz at koştu, kırmızı at şöyle, falanca at böyle der. Bunlar da, enflasyon düştü, para değeri artıyor... Sana ne? Bunları IMF yapıyor, sen yamıyorsun ki. Sen sadece at yarışının spikerisin. Hiçbir şeyden haberin yok. Bak şimdi anlatacağım göreceksin. Benim söylediklerimin yüzde 90’ından haberinin olmadığını biliyorum. Çünkü ben seni avucumun içi gibi tanırım.

AKP, ırkçı emperyalizm tarafından 3 Kasım 2002’de işbaşına getirilmiştir. Bütün medya imkânlarını kullanmak suretiyle, üflemek suretiyle bunları başa getirdiler. 5 sene boyunca Haym Nahum Doktrini’nin taşeronu olarak kullanıldılar. Türkiye’nin yıkılması için kullanıldılar. Onların haberi yok ne olup bittiğinden. Ama ırkçı emperyalizm istediğini yapıyor. Çünkü bütün idare onların elinde.

IMF vasıtasıyla, Haym Nahum doktrinini uyguluyorlar. Aç bırakmak, işsiz bırakmak, borçlu bırakmak politikasıyla beraber, bizi dinimizden uzaklaştırma politikası da uygulandı. 5 seneden beri bütün bu politikalar uygulanmak suretiyle bize 3 şey yaşatıldı.

1) Ekonomik yıkım,

2) Manevi tahribat,

3) Dış politika faciası.

Şimdi bu meselenin gerçek mahiyetini anlatmamız lazım. Şimdi sokakları donatmışlar AKP’nin bayraklarıyla. İflas etmiş tüccar, iflasını kutlamak için kokteyl veriyor kokteyl! Sen niye bayrağını asıyorsun? Sen 5 senedir ne yaptığının farkında mısın? Gerçekleştirdikleri manevi işgal maddi işgalle tamamlansın diye mi bu bayrakları asıyorsun? Anadolu insanının bu gerçekler karşısında ne dediğini biliyor musunuz? “Sana tekrar oy vereyim de alıp da kaçan mı?” derler.

Neden bunlara oy verilmez? İşte bu konu etrafında 4 tane konferans veriyorum. Bunlardan birisi, AKP ve işbirlikçileri bu ekonomik yıkımı nasıl gerçekleştirdi? Bugün bunu konuşacağız inşallah. Ama bunun arkasından, bir kaç gün sonra vereceğimiz konferansta, “siz olsaydınız ne yapacaktınız? Satmayacak mıydınız?” sualine cevap vereceğiz. Hayır! Satmayacaktık. Biz kaç defa iktidar olduk, satmadık. Peki nasıl bu ülkenin ihtiyaçlarını karşılayacaktınız? Bunu gerçekten de merak ediyor musun? Gelecek konferansa kadar sabret. Bak bakayım nasıl yapacağız biz. Geçmişte nasıl yapmışsak gene öyle yapacağız. Sen biz yaparken anlamadın. Sadece sonucunu gördün, “Allah, Allah; ya bu ne bereket” dedin. Ama nasıl oldu farkında değilsin.

Şimdi 22 Temmuz’dan sonra gene geliyoruz Allah’ın izniyle. Bir sonraki konferansta nasıl yapacağımızı anlatacağım. Ekonomik yıkım, ekonomik kalkınma! Herkese refah nasıl temin edilecek? Birinci konferansımız onların yıkımı, ikincide bizim nasıl yapacağımız. Üçüncü konferans ise manevi tahribat üzerine olacak. Onlar tahribatı nasıl yaptı, biz manevi kalkınmayı nasıl gerçekleştireceğiz, bunu anlatacağız. Dördüncü konferansımızda onların dış politika faciası nasıl bir felakettir bunu anlatacağız. Biz ne yapacağız onu anlatacağız. Ve bunların sonucunu ortaya koyacağız. Böylece bu seçimler öncesi vereceğimiz konferanslarda milletimize gerçekleri göstereceğiz, milli vazifemizi yapacağız.

Bir millet bir kere aldatılır. İkinci defa milletimizin aldatılmaması için bütün gücümüzle gerçekleri ortaya koyacağız. Bu konferanslar bizim milli vazifemizdir. Bizim metodumuz iddia değil, ispattır. Yok, mazot 1 lira olacak, şu kadar olacak. Yahu kardeşim sen IMF’ci değil misin? IMF abin sana izin verir mi? Bunları yaptırmazlar ki sana! Sen iddiacısın iddiacı… Sadece atıyorsun. Hiçbirini yaptırmazlar. Hadi oradan… Hadi oradan… Hem senin söylediklerin neden ibaret? Kökü çürümüş ağacın yaprağın tozunu temizleyeceğim diye hava atıyorsun. Bana bak dişi çıkmamış çocuk, bu ağacın kökü çürük kökü… Sen bu 75 milyonluk şerefli milleti çocuk mu zannediyorsun? Bir şeker göstererek, şekerin de resmini gösteriyor kendisi yok, 75 milyonu kandıracağını zannediyorsun. 50 senedir aynı oyunu oynuyorsunuz, biz Milli Görüş olarak kaç kere oyununuzu bozduk, gene bozacağız.

Çok aziz ve muhterem kardeşlerim! Bir gerçeği daha ifade etmek istiyorum. Biz siyaset yapmıyor, matematik yapıyoruz. Söylediklerimiz yaptıklarımızın ve yapacaklarımızın kendisidir. Vaat veya boş laf değildir.

Öncelikle muhterem kardeşlerim beni iyi dinleyin. Ve ey AKP’nin yöneticileri asıl siz dinleyin. Ne yaptığınızın farkında değilsiniz. Gelmişsiniz, ekonominin bütün yönetimini IMF’nin eline vermişsiniz. IMF’nin de ne yaptığından haberiniz yok. Ben size anlatıyorum. Önce IMF ekonomiyi bütünüyle eline alıyor. Devlet içinde devlet kuruyor. Seni saf dışı bırakıyor. Sen sadece at yarışı spikerisin. Hiçbir şeye karışamazsın. Her şeye o kumanda ediyor. Refah Partisi’nden sonraki dönemde bunun alt yapısını, sistemini kurdu, sonra da AKP’yi getirdi. AKP kim biliyor musun? Muslukçu başı… Tesisat kurulmuş, AKP’ye emrediyor; “aç musluğu” diyor, AKP musluğu açıyor ve neyimiz varsa hepsi yabancılara akıyor. Neyin nasıl gittiğinin farkında değiller.

IMF geldiği zaman milli iradeden devletin yönetimini aldı, çıkardı. Nasıl çıkardı? Önce bir takım üst kurullar kurdu. Radyo Televizyon Üst Kurulu, Bankacılık Düzenleme Denetleme Kurulu, Sermaye Piyasası Kurulu, Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu… Kurul, kurul, kurul… Bunların hiçbiri devlete bağlı değil, bağımsız. Kime yutturuyorsun be? Hükümetten bağımsız, IMF’den bağımsız değil ki… Sen kendine başka bir devlet kuruyorsun. Merkez Bakası bağımsızmış, hadi oradan. Hükümet buna karışamaz, neden? Çünkü IMF bunun elinden iradeyi almış. Şekeri, tütünü, pancarı IMF tayin ediyor. Sen sadece 3tütün şöyle oldu, pancar böyle oldu” diyerek at yarışı spikerliği yapıyorsun. IMF sana musluğu aç dedikçe sen ne varsa aktarıyorsun. Merkez Bankası özerktir diyor. Şu kadar faiz dışı fazla vereceksin diyor. Kamu hizmetleri tahrip edildi. Eskiden kamunun yaptığı bazı hizmetleri özel sektör yapamazdı bunları kaldırdı. Sembolik yardım aldatmacası yapıyor. Kömür dağıtıyor, bilmem ne dağıtıyor. 200 milyar dolarlık soygunu 3 tane torba ile örtbas edecek sözde. IMF’nin yaptığı iş bu… Milleti bankalara, bankaları da dışarıya borçlandırıyor. Yüksek reel faiz düşük döviz kuruyla sözde enflasyonu düşüreceğim diye Türkiye’yi soyuyor. Denetimi ortadan kaldırıyor. Ve tamamen kendine göre yepyeni bir Türkiye kurmuş oluyor. Kurduktan sonra 14 tane emir veriyor.

Tarım ve diğer alanlarda istihdam yasaklanacak. Ne söylüyorum duyuyor musunuz? Tabi AKP yöneticilerine de söylüyorum Ey eski talebelerimiz! Yeni derse kulak verin. Haberiniz yok, adam bunu uyguluyor. Eski dersi anlamadınız, bari yeni dersten faydalanmaya çalışın. Bu IMF’nin emri… Herkes işsiz kalacak. Çalışanların ücretleri arttırılmayacak. Herkes aç kalacak. Neden? Haym Nahum doktrini böyle istiyor da o yüzden.

Yatırım yapılmayacak. Sanayi kuruluşlarında hammadde için KDV yüzde 18, mamul mallar için yüzde 8 olacak. Böylelikle sanayi firmaları çalışamayacak. Üretim gerçekleştirilen tüm sahalarda vergi alınacak. Enerji ve hammadde pahalı olacak. Sanayi kuruluşları çalışmasın diye. Tarıma destek verilmeyecek, tarım üretimi yasaklanacak veya kısıtlanacak. Hepsini yaşamadık mı? IMF’nin emirleri olduğu için söylüyorum. Çiftçi ekerse zarar edecek. Böylelikle tarım yapılmasının önüne geçilecek. Bu IMF’nin emri olduğu için uygulanıyor, biz de bunun acı sonuçlarını görüyoruz. Faizlerin vaktinde ödenmesi için harcamalar azami kısılacak. Üretimi engellemek için her şeyin, ihracatın ve ithalatının engellenmesi için döviz kuru düşük tutulacak ve faiz oranı yüksek tutulacak. İstihdam üretim ve ihracat temellerine dayanan reel ekonomiye geçilmeyecek. Süratle reel ekonomi yok edilerek rant ekonomisine geçilecek. Rant ekonomisi ile de sadece rantiyeci zenginleştirilecek. Sanayi ve Tarım teşviki ortadan kaldırılacak ve her şey dışardan alınacak. Sadece devlet değil, özel sektör, vatandaşlar da dışarıya borçlanacak. Bankalar yanında reel sektörler de ,firmalar da dış borçlanmaya esir edilecek. Kârlı ve stratejik kitler de süratle yabancılara satılacak. Yabancı sermaye adı altında bankalar, gayrimenkuller, telekomünikasyon şirketleri yabancılara satılacak. Ülkenin bütün yeraltı kaynakları yabancılara verilecek. IMF’nin 14 tane temel emri ve esası budur.

Teferruata girmiyorum. Tarımda IMF, Dünya Bankası, Avrupa Birliği ve Dünya Ticaret Örgütü’nün kıskacı… Sanayinin yok edilmesi için alınan tedbirler. Bunların hepsi madde madde IMF tarafından talimat olarak verilmiştir. Üretim, istihdam ve ihracatın azaltılması için neler yapılacağı da belirlenmiştir. Ve böylece IMF kurduğu organizasyonla milletimizi işsiz ve aç bırakarak vazifesini yerine getirmiştir.

Gayri Safi Milli Hâsıla artışı üretimden değil, faiz ödemelerinden kaynaklanıyor. Şimdi çıkıyor AKP, at yarışı spikeri olarak efendim biz 4 yılda milli geliri artırdık. Şimdi açıklıyorum. Milli geliri artırdım diyorsun, milli gelirin içine faizleri de koyuyorsun. Faizleri kime ödüyorsun rantiyeye… Millete ne bu faizlerden? AKP toplam 256 milyar dolar faiz ödemiş. Milli Hâsıla artışı 400 milyar dolar diyorsun, ama faize ödediğin para 256 milyar dolar. İşçi, köylü, memur ve esnaf eziliyor. Sen kalkmış faizi gelir olarak sunuyorsun. O rantiyenin geliri, bize ne ondan? Bu hesapların hepsini değiştirdiler milleti aldatmak için, oyunlarını oynuyorlar.

AKP milleti IMF’ye teslim etti. IMF ne yaptı? Dört koldan bu milleti soydu. Pompalarla hortumlar koymuş, halkı soyuyor. Özelleştirme diye soyuyor. Faizler ve vergiler diye soyuyor. Her taraftan millet soyuluyor. Halktan soyulan paralar nereye gidiyor? Bizim havuz sistemimiz var ya, AKP’nin de var. Bizden geri kalır mı? Bana bak mübarek, bizim havuzumuz fakir fukaranın havuzuydu. Senin havuzun ırkçı emperyalizmin havuzu… Sen havuz olsunda ne olursa olsun diyorsun. Havuzdan havuza fark var. Milli Görüş başka işbirlikçilik başka. Bizim verdiğimiz dersleri yanlış anlamışlar. Biz halkın tüm sınıfları bir demiştik. Üretim ve ihracatla kalkınıp bu zenginliği halkımıza vereceğiz demiştik. Bunların yaptıkları milletin nesi varsa toplayıp rantiyeye vermek. Benim en çok merak ettiğim şey ne biliyor musun? Köy kahvesinde oturan kasketli kardeşim, sen nasıl AKP’ye oy verirsin? Deli misin? Soyulmak senin hoşuna mı gidiyor? Sen hangi inancın çocuğusun? Hangi kimliğe sahipsin? Uyan, uyan, uyan bu narkozdan!

Bu düzen değişecek. Bunun yerine emek düzeni gelecek. İki düzen arasındaki fark bu... Onların düzeni halkı soyuyor, rantiye düzenine veriyor. Bizim düzenimiz ise inansımızı zengin ediyor. Aradaki fark budur. Siz nasıl bunları yapacaksınız dendiği zaman, bu çok basit. 3 Kasım 2002’de AKP’ye oy vererek sırtına hortumu bağlattın. O hortumlar rantiyenin cebine aktı. Şimdi kanım kalmadı diyorsun. Beni öldür dedin o da öldürdü. Milli Görüş gelecek bunu ortadan kaldıracak. Kimse bize siz kaynağı nereden bulacaksınız diyemez. Kaynak var. Allah öyle nimetler vermiş ki. Biz bunları 54’üncü hükümette verdik, şimdi hala milletimizin hayır duasını alıyoruz. Yapacağımız numaralı iş rantiyeci sermayeye giden bir numaralı hortumu söküp yerine halkın cebine giden 2 numaralı hortumu takmak. Aramızdaki fark bu...

IMF; Hazine, Merkez Bankası’ndan borç almayacak diyor. Neden? Çünkü ikisi de devletin. Faizle borç almayacak. Merkez Bankası düşük faizle 10 bankaya borç verecek. O bankalarda yüksek faizle hazineye verecekmiş. Nerden çıkardınız bunu? Bu nasıl yönetim? Nasıl bir soygun düzeni?

Bir yılda 200 milyar dolar şu milletin imkanından alınıyor ve rantiye ile ırkçı emperyalistlere gidiyor ve adeta “bu paralarla misket bombası al, yarın beni vur ve Büyük İsrail’i kur” deniliyor.

Bir takım namazında niyazında adamlar, “Hocam siz bu AKP’nin aleyhinde konuşuyorsunuz, CHP mi gelsin?” diyor. Hadi oradan. Ne CHP’siymiş? AKP ile CHP’nin ne farkı var? Ben sana işbirlikçilerden bahsediyorum, sen hala Türkiye’de 2 parti olduğunu öğrenmemişsin. Bir Saadet Partisi, yani Milli Görüş; bir de diğerleri. CHP de AKP de IMF’ci, ABD’ci… Sen çocuk musun? Eskiden sağcı solcu vardı. Ama 90’lı yıllardan sonra değişti. Şimdi ya ırkçı emperyalistlerin yanındasın, ya da Milli Görüş’ten yanasın. Milli Görüş’ten başka kurtuluş çaresi yok. Başka yere gidemezsin. Kurtuluş kapısını Saadet Partisi tutmuştur. Buraya geleceksin, başka yere gittiğin zaman kan revan içinde kalırsın, mahvolur gelirsin. Sen bu sözü dinlemedin. Ben o zaman sana söyledim; bak eğer benim sözümü dinlemezsen, yarın dizini döversin. Ben sana söylemedim mi? Oh olsun, iyi oldu, diyemem çünkü sen benim milletimsin. Ben yinede seni savunmak zorundayım.

Şimdi görelim bakalım AKP’nin rantiye havuzu nasıl çalışıyor. Alfabede harf kalmamış, bütün vergiler konulmuş. ÖTV, ATV, MTV, KDV, ÖİV alfabede harf bırakmamış. Bir de gelir vergisi koymuş. Bunlarla senin kanını emiyor, rantiye havuzuna koyuyor. Sonra faizle, ihaleyle, düşük faizle götürüp rantiyeciye veriyor. çok üzülüyorum sen oy verdiğin için bunları sana yapıyor. Ben sana geçen seçimde de söylemedim mi? Şimdide bunları örnek gösterip yırtınmıyor muyum? Bana bak! Harakiri yapma, kendi kendini bıçaklama, aklını başına al. Şimdi bütün bunlara ne yapıyor biliyor musunuz? 75 milyondan alıyor 7 bin kişiye veriyor. Asgari ücretten %50 kesinti yapıyor ve vergi alması gerekenlerden borç alıyor. Devlet vergi sistemi faiz ve finansmanını teşvik ediyor.

Şimdi size bir slâyt gösteriyorum dikkat edin.

Geçtiğimiz hükümetler zamanın da ne kadar faiz ödendi. DYP, CHP, ANAP zamanında ödenen rakamları görmekteyiz. Bir noktaya dikkatinizi çekmek istiyorum. Burada Refah- Yol, kırmızıyla gösterilen bu rakamlar gerçek değil. Neden gerçek değil? Çünkü Refah- Yol dönem olarak 1996-1997’nin, 2 senenin 1996’nın başından 1997’nin sonuna kadar olan rakamlar konulmuş. Hâlbuki 1996’nın ilk 6 ayı başkasının, 1997’nin son 6 ayı da başkasının. Biz idareyi aldığımızla verdiğim iz arasında faiz ödemesi yapmadık. Aynı zamanda da bütçeden herhangi bir faiz ödemedik. Öyleyse burada yazan rakam nerden çıkıyor? Bu rakam 1996’nın ilk 6 ayı ile 1997’nin son 6 ayında ödenen faizdir. Gerçek rakamlara bakarsak bizim hükümetimiz faiz ödememiş, tam tersine faizden 10 milyar dolar kurtarmıştır.

Biz konuşmuyoruz yapıyoruz.

Çok muhterem kardeşlerim! Rantiyeciler dışarıya ne aktardılar şu AKP döneminde? AKP’yi niye iktidara getirdiler? Boşu boşuna getirmediler. Tam 2003 ile 2006 arasında 4 yıl esnasında rantiyeciler dışarıya burada söylenene göre 550 milyar dolar aktardılar. Bu AKP bizi 550 milyar dolarlık zarara uğratmıştır. Mesele bundan ibaret değildir. “Soyulduk ne yapalım çok şükür ölmedik yaşıyoruz” diyemeyiz. Çünkü mesele soyulmaktan ibaret değildir. Ekonomik yıkım dediğin zaman soygun bunun bir kısmı; diğer kısmı nedir? Borç dayanılmaz boyutlara gelmiştir. Batmışsın sen arkadaş batmışsın. Demin dedim. AKP’nin bu son çırpınışları iflas etmiş bir tüccarın kokteyl vermesine benziyor. İflasını ört pas etmekiçin yapıyor. AKP devrinde borç ne oldu? 86 milyar dolar olarak almış, 199 milyar dolar iç borç olarak teslim edecek. dış borçları 130 milyar dolar olarak almış. 210 milyar dolar olarak devredecek. Bunları toplarsak iç ve dış borç toplam olarak 210 milyar dolarken şimdi 410 milyar dolara çıkmış. Bu kadar muazzam bir şekilde borcu artırmış. Bu borç 5 yıl sonra 525 milyar dolara çıkacak ve milli gelir buna yetmeyecek.

AKP’ye büyük bir hayır işlemek istiyorsanız onu iktidardan düşürün.

Çünkü iş başında kalırsa bu borçları çevirmesi mümkün değil. Satacak bir şey kalmadı, borçlar almış yürümüş. Karşısında durması mümkün değil. Ne yapacak? Apışıp kalacak. Sen iktidardan düşürmesen bile getirip anahtarı verecek. Çünkü her şeyi mahvetmiş IMF’ye vermiş. IMF bizi İsrail’e lokma yapmak için aç bırakmış, işsiz bırakmış borca esir etmiş, her şeyi mahvetmiş, perişan etmiş, rakamlarla da görmekteyiz. Kasım 2002’de borç 217 milyar dolarken şimdi borç 410 milyar dolara çıkmış. 193 milyar dolar borç artmış.

Bizzat AKP’yi tuttuğu halde bakın Türkiye için IMF raporu ne diyor; “Türkiye’deki reel sektör müesseseleri cehennemde!” Kim söylüyor bunu? IMF raporun da söylüyor. Aldığı borcu ihracatla ödemeyi planlıyor ama, ihracat ithalat arasında büyük uçurumlar vardır. Türkiye AKP’nin cehennemi haline dönüşmüştür. Geçen kriz de bankalar iflas etti. Şimdi reel sektör iflas edecektir. Çünkü onlar borç aldılar ama bu borçları ödeyecek durumda değiller. Borç gayri safi milli hâsılayı aşmıştır. Dış borç gerçekte 326 milyar dolar, 200 milyar dolarda iç borç toplam borç 526 milyar dolardır. Borç AKP’nin en büyük felaketidir.

İkincisi, cari açık ne demek? Bu ithalat ihracatı karşılamamaktadır. Ne yapacaksın; borç alacaksın, faiz ödeyeceksin, yani milleti soyduracaksın. Bunun sonu yok. Merkez Bankası kısır bir döngünün içine girmiştir. Merkez Bankası cari açığı ödemek için faizleri yüksek tutuluyor. Şimdi bütün dünyadaki faizlere bakalım; ne görüyoruz ABD de 5,24, Japonya da 0,45, Almanya da 2,28 Türkiye’de kaç; %20. Bu faizle yaşanır mı? Bu AKP ye oy vermek harakiridir.

Efendim istikrar var diyorlar. Evet istikrar vardır ama, rantiyeye akışta istikrar vardır. Bunlar hiçbir zaman bizim menfaatimize değildir.

AKP niçin iflas etmiştir? sadece borçtan dolayı değil dış ticaret açığından değil, satacak hiçbir milli müessese kalmamıştır. Bütün milli müesseseler satılmıştır. Bakalım Mili Görüş ne yaptı, iş birlikçiler ne sattılar? Biz çimento sanayi kurduk, et balık kurumu kurduk, süt endistirüsü kurduk; bunların hepsini sattılar, bunların hepsi arsa oldu.

Doğu ve Güneydoğu Anadolu’daki 200 tane büyük tesisimizi sattılar. Bunların hepsi arsa haline döndü. Biz yaptık onlar yok etti, sattı bitirdiler. “Türkiye’ye yabancı sermaye geliyor’” diyorlar. Peki niye geliyor? Şunun için miş; “Ekonomimiz kuvvetli bize güveniyorlar da geliyorlar.” hadi oradan! Bize demiyorlar ki bizden daha kolay soyacak birini bulamıyorlar. Gelenler gayrimenkul almış, arsayı alıyor, sonra imar durumu çıkarıp korkunç bir şekilde zengin oluyor. Bankacılığı almış, çünkü faizlerle milleti soyuyor. Haberleşmeyi almış yani telekominikosyonu almış müthiş bir rant sağlamış. Yani seni soymak için gelmiş, sana güvenmiyor, seni soymak için geliyor, seni yoluyor.

Ne arz ettim size? kurdukları soygun düzeniyle Türkiye’yi mahvettiler. Kurdukları düzenle ekonomiyi mahvettiler, yürüyemez hale geldi. Faiz içinde boğuldu kaldı. Ve bunların yanında millet aç bırakıldı, işsiz bırakıldı, borca esir edildi. Şimdi bakalım millet nasıl borca esir edildi.

Önce işsizlik! Türkiye’de işsizlik 9,9 oranın da değildir, 21,8’dir. Milleti aldatıyorlar. 3 milyon insan iş bulmaktan ümidini yitirdiği için müracaat etmiyor. Bunları da iş bulmuş sayıyorlar. Şu yutturmaya bak sen. Türkiye’de ne kadar işsiz var? 6 milyon işsiz var. 27 milyon çalışanı olan bir ülkede 6 milyon işsiz varsa bu demek oluyor? Her 5 kişiden biri işsiz demektir. İşi olanları da işi var sayarsan; çünkü çalışanlar da iflas için çalışıyor.

Tarım yok ediliyor, ortada tarım diye bir şey kalmadı. Tarım ürünlerinin fiyatı ne olması gerekiyor, ne oldu? Şimdi buğdayın 1995 yılındaki fiyatı 7,433 idi, 2007 yılında 897 Ykr olması gerekiyordu. 397 Ykr. Demek ki köylü yarıdan yarıya kaybetmiş. Pamuk; 40 bin liraydı, 4 milyon olması gerekiyordu 1 milyon 148 bin olmuş. Tütün 100 bin liraydı, 12 milyon olması gerekiyordu, 4 milyon 480 bin olmuş. Fındık; 9 milyon olması lazım 4 milyon olmuş. Ne demek bunun manası. Yani köylü alması gerekenin yarısını almış, yarısı köylüden alınmış; köylü aç bırakılmış. 2002- 2006 yılları arasında mazot %114 gübre %100 artmış, ama buğday %63 artmış. Bu rakamlarla fazla vaktinizi almak istemiyorum, ama 2 milyon köylü şehirlerin varoşlarına göç etmiştir. Ve köylümüz mahvolmuştur.

İşçiler emeğinin karşılığını alamamıştır. 2002 yılında 100 olan üretimin birim ücreti 73’e düşmüş. Yani %25 düşmüş işçinin reel geliri. Memura tüfe, yani enflasyon miktarına göre artış verilmediği için memurun kendisi netice itibariyle verimi artırmıştır ama eline geçen para 167 olacakken 100 olmuştur. Böylece memur ezilmiştir. 2002 yılında 2006 yılına nazaran aç kalmıştır. Oh olsun diyemeyiz çünkü bu millet bizim milletimizdir. Asgari ücret olması gerekenin altına düştürtür. Böylece IMF’nin talimatları “Aç bırak, işsiz bırak, borca esir et” harfiyen yerine getirmiştir. AKP görevini harfiyen yerine getirmiştir. Kime karşı? ırkçı emperyalizme karşı.

Üst gelir grubunun AKP zamanındaki geliri 37 milyar dolardan 120 milyar dolara çıkmış, halkın geliri ise 22 milyar dolardan 26 milyar dolara çıkmış. 66 milyon insan 22 milyardan 26 milyara çıkmış. 16 milyon insanın geliri ise 37 milyardan 120 milyara çıkmıştır. Yani AKP zamanın da rantiyeci tabakanın geliri %300 artmış. İşte bunun için AKP’yi başa getirmiştir. Şimdi gelelim sonuca, AKP at yarışı spikeri gibi gerçeği nasıl saklamaya çalışıyor.

Emre Gürbüz / Milli Gazete

İlgili Haberler
İlgili Haberler
En Önemli Alıntı Haberler Haberler
En Çok Okunan Haberler