Türkiye Hükümetinin Darbeden Sonra Kürtlere Yaklaşımı/ Kürt Sorununun Çözümü


Türkiye Hükümetinin Darbeden Sonra Kürtlere Yaklaşımı/ Kürt Sorununun Çözümü

Her ne kadar Demirtaş ve arkadaşları son üç yılda barışı sağlamada, Türkiye’de önemli işler yapmış ve önemli adımlar atmış olsalar da onların genel seçimlerin ardından yaptıkları stratejik hatalar inkâr edilemez.

Tesnim Haber Ajansı - İranlı uluslararası ilişkiler uzmanı gazeteci yazar Muhammed Ali Destmali kaleme aldığı son yazısında, Türkiye Hükümetinin darbeden sonra Kürtlere yaklaşımı; Hükümet ve Demirtaş liderliğindeki Halkların Demokratik Partisi son aylarda büyük yanlışlar yaptı, Hükümet de hatalar yaptı ve sözünde durmadı ve bu durumda savaş yanlısı PKK’nın, Kürtlerle müzakere taraftarı olan hükümet kanadını dışlamasına neden oldu değerlendirmesinde bulundu. Türkiye’de darbe girişiminde bulunulmasının ardından Türkiye Hükümeti çok geniş çaplı tasfiyelerde bulundu ve son 10 günde Türkiye’nin çeşitli kurum ve kuruluşlarındaki altmış binden fazla kişi, Gülen’e bağlı oldukları gerekçesiyle görevden alındı ve birçokları da hapse atıldı. Hemen hemen herkesin ne yapacağı belli ve herkes AKP’nin özellikle bu önemli üç ay boyunca hangi eylemlerde bulunacağını ve muhaliflerine nasıl davranacağını biliyor.

Belki de burada muğlak olan ve darbe haberlerinin gerisinde kalan konu; Kürtler, Türk askerleri ve PKK arasında yaşanan çatışmalardır. AKP bu dönemde Kürtlere ve özellikle Kürtlerin bağlı olduğu yasal bir parti olan Halkların Demokratik Partisi’ne (HDP)  ne yapacak? Acaba savaş devam edecek mi ve Erdoğan aynı şekilde HDP lideri Selahattin Demirtaş ve arkadaşlarının terörü desteklemesi nedeniyle hapsedilmesi gerektiğini savunacak mı?

Bu soruyu şöyle yanıtlayabiliriz: ‘Temel olarak PKK’nın durumunda bir değişiklik olmadı ki, hükümet de darbeden sonra bakış açısını değiştirsin. Evet doğru HDP de CHP ve MHP gibi bir muhalefet partisi olarak diğer muhalefet patileriyle birlikte darbeyi kınadı ama gerçek olan şu ki hatta en hassas durumlarda ve kriz dönemlerinde bile PKK’ya yakın Kürtler kendini Türk halkının bir parçası olarak görmüyor, halkın ve hükümetin yanında yer almıyorlar ve buna karşılık olarak Hükümette onları “ötekiler” olarak sayıyor.

Son günlerde Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Başbakan Binali Yıldırım’ın muhalefet parti liderleri Kemal Kılıçdaroğlu (CHP) ve Devlet Bahçeli (MHP) ile defalarca görüşmeler gerçekleştirdi ve İstanbul’daki mitingde, her iki lideri de saygıyla kürsüye götürdü ama Halkların Demokratik Partisi (HDP) lideri Selahattin Demirtaş bu mitinge davet edilmedi. Hem Demirtaş hem de partinin diğer önde gelenleri dışlanmakla kalmadılar aynı zamanda hükümetin ağır eleştirilerine maruz kaldılar ve dikkat çeken husus, CNN Kanalının önemli haberci ve analistlerinden olan Ahmet Hakan’ın Selahattin Demirtaş’ın doğum günü münasebetiyle canlı yayında birlikte pasta kesmesi gibi, Türk Basınının daha önce PKK’ya bağlı Kürtlerle olan bu ilgisi sona erdi ve PKK’ya bağlı siyasi hareketin boykot edilmesinde hükümetle aynı tavrı sergilediler.

Tabii Demirtaş ve arkadaşları da sert tutumlarına devam ediyorlar. Demirtaş son günlerde yaşanan tarihin bu hassas dönemlerinde Fetullah Gülen’e karşı net bir duruş sergilemedi ama Erdoğan’ı, IŞİD’in kendi halifeleri ilan ettikleri Ebu Bekir Bağdadi’ye benzetti! Demirtaş ayrıca darbe gecesi askeri tankların üzerine saldıran Adalet ve Kalkınma Partisi taraftarlarının IŞİD mensuplarından farklı olmadıklarını açıkladı!

PKK ile savaş devam ediyor

Her ne kadar bazı analistler Silahlı Kuvvetlerin son günlerde yaşanan olaylar nedeniyle küçük düştüğüne ve PKK ile iyi bir mücadele veremediğine inansalar da, şunu unutmamalıyız ki ilk olarak Türk Silahlı Kuvvetlerinin yüzde 1,5’luk gibi cüzi bir kısmı darbe girişimine katılmıştır ve eğer aşağılama ve küçük düşürme söz konusuysa, bu sadece 8700 kişiyi kapsamaktadır. İkincisi ise, askeri ve savunma psikolojisi olarak da Türk Silahlı Kuvvetleri halkın ve hükümetin güvenini yeniden kazanmak için eskisinden daha ciddi bir şekilde savaşacaklardır ve şunu da söylemeliyiz ki, Türkiye’nin PKK ile asıl savaşı; istihbarat, takip, sınırlarda ve Kürt yerleşim bölgelerinde hava ve güvenlik gözetimi alanındadır ve aslında PKK şu an ordu ve jandarmayla savaşamayacak kadar zayıftır. PKK’nın tüm gücü, polis güçlerine saldırı, genellikle başarısız olan patlayıcı yerleştirme eylemleri ve çok ciddi sayılmayacak terör eylemeleri gerçekleştirecek kadardır.

Halkların Demokratik Partisi (HDP) de bu süreçte o kadar güçsüzleşmiş ve itibarını kaybetmiştir ki, hatta birkaç bin kişilik protesto ve yürüyüş bile düzenleyemezler. Sonuç olarak PKK’nın baskı uygulayabileceği özel bir kart yoktur ve PKK’nın hapishanelerdeki on beş binden fazla kişiye açlık grevine başlamaları emrini verme, basında ve Avrupa hukuk mahkemelerinde Öcalan’ın sağlığı konusunu gündeme getirmeden başka Türkiye’de kullanabilecekleri bir kozları bulunmamaktadır.

Peki durum dışarıda nasıl? Türkiye dışında, PKK’nın elinde Türkiye’ye baskı uygulamak için üç nüfuz alanı bulunmaktadır

1- Özellikle İsviçre, Fransa ve Almanya olmak üzere, Avrupa ülkeleri. Geçen bir yıl boyunca Türkiye Kürtleri arasındaki PKK’nın savaşçı politikaları nedeniyle derin rahatsızlıkların meydana gelmesi ve PKK’nın Avrupa’da yaşayan Kürtler arasındaki nüfuzunun eskisinden daha az olduğu dikkate alındığında, Kürtler bu alanda da bir şey yapamazlar.

2- Irak Kürdistan Bölgesindeki şehir, köy ve dağlık alanlarda PKK’nın 7 binden fazla askeri ve sivil üyesi bulunmaktadır ve bunlar Türkiye’nin menfaatlerini büyük ölçüde tehlikeye atabilirler. Örneğin; onlar Kürdistan’ın Türkiye’ye giden petrol boru hatlarını patlatabilir, Kürdistan’dan Türkiye’ye gaz sevkiyatına engel olabilirler ve aynı zamanda Kürdistan Başkanı ve Erdoğan’ın Kürt müttefiki Mesut Barzani için de sorunlar oluşturabilir ve Türkiye’ye baskı uygulayabilirler.

3- Kobani, Afrin ve Suriye’nin kuzeyi olmak üzere üç bölgede, PKK’nın diğer bir kolu olan Demokratik Birlik Partisi adı altında PYD tam gücü elinde bulundurmaktadır ve bu kuvvetler şimdi Amerika ile koordinasyon halindedir ve işbirliği yapmaktadır. Her ne kadar Türkiye Batı Asya’da Amerika’nın en önemli müttefiki olarak, Amerika’dan Kürtlerin Fırat’ın batısına konuşlanmamalarını istediyse de, şu an Amerika’nın Kürtlere IŞİD ile mücadelede ihtiyacı vardır ve Türkiye’nin aksine PYD kuvvetlerini terörist olarak saymamaktadır.

Belki de bu kartın PKK’nın Türkiye karşısındaki en önemli kartı olduğu söylenebilir ama bu kartta, Erdoğan ile Öcalan’ın dostları arasında bir anlaşmayı ve PKK’nın kurtuluşunu garantileyemez.

Kürtler ve Gülen

PKK Kürt bir hareket olmasından öte Stalinizm türü solcu ideolojik bir kurumdur. Yirminci yüzyılın son on yılında PKK taraftarları ve Türkiye Hizbullah’ı arasında birçok kanlı çatışma meydana gelmiştir ve binlerce kişi bu çatışmalarda öldürülmüştür. Şu an bile Diyarbakır, Batman ve İstanbul’da bu çatışmaların yaşanma ihtimali bulunmaktadır.

Ama buna rağmen bazı deliller, Gülen Hareketinin Ak Parti hükümetini devirmek için PKK’ya bağlı kurumlarla işbirliği yaptığını gösteriyor ve bu konu son birkaç aydır yaşanan savaşları da etkiledi. Demirtaş ve arkadaşlarının açık bir şekilde PKK’dan emir alması ve bu konu, Erdoğan ve diğer AKP yetkililerinin PKK’ya bağlı Kürt Hareketine karşı güven duymamasına neden oldu.

Her ne kadar Demirtaş ve arkadaşları son üç yılda barışı sağlamada, Türkiye’de önemli işler yapmış ve önemli adımlar atmış olsalar da onların genel seçimlerin ardından yaptıkları stratejik hatalar inkâr edilemez.

HDP gerçekten de son aylarda büyük hatalar yaptı ve bu hatalardan belki de en küçüğü, bu partinin milletvekillerinin İstanbul’daki terör saldırılarına katılmasıyla bilinen bir PKK mensubunun cenaze törenine katılmasıydı. Bununla birlikte diğer bir hata da HDP’nin; Ahmet Türk, Leyla Zana, Altan Tan, Osman Baydemir, Sırrı Sakık, Hatip Dicle, Hasip Kaplan ve diğer birçok ılımlı ve barış yanlısı milletvekilinin bu olay karşısında sessiz kalmasıydı.

Buna karşılık olarak hükümet de bazı hatalar yaptı ve verdiği bazı sözleri yerine getirmedi. Gecikmelerde bulunarak ve zaman kaybettirerek, savaş yanlısı PKK’nın müzakere yanlısı tarafı dışlamasına neden oldu.

Bütün bu koşullara rağmen; Türkiye, HDP’den daha iyi bir seçenek ve yol bulamaz. En mantıklı adım, HDP’nin bütün hatalarını eleştirerek bir kez daha asıl taraf olarak onları müzakere masasına oturtmak, anlaşma ve çatışmaları sonlandırmak için bir ortam oluşturmaktır. Çünkü her durumda ve her dönemde Kürtler ve PKK tehdidi Türkiye’nin en önemli sosyal ve güvenlik sorunlarından biri ve aynı zamanda Türkiye’nin güvenlik ve gelişmesinde en büyük tehdittir. Ankara bu olayı sonlandırmak zorundadır. HDP’de Fetullah Gülen karşısında şeffaf bir duruş sergilemeli ve Gülen’in öğrencilerinin bazı pragmatik davranışlarına güvenmemelidir.

Muhammed Ali Destmali

En Çok Okunan Röportaj Haberler
En Önemli Röportaj Haberler
En Çok Okunan Haberler